Bazı ehl-i tarîk gruplar, halen vefat eden mürşidlerine bağlı olduklarını söylemekteler. İrşad ile görevli olan mürşidin hayatta olmasını gerektiren delil olarak A'râf Suresinin 35. âyet-i kerimesini gösterebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Bazı ehl-i tarîk gruplar, halen vefat eden mürşidlerine bağlı olduklarını söylemekteler. İrşad ile görevli olan mürşidin hayatta olmasını gerektiren delil olarak A'râf Suresinin 35. âyet-i kerimesini gösterebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Bazı ehl-i tarîk gruplar, halen vefat eden mürşidlerine bağlı olduklarını söylemekteler. İrşad ile görevli olan mürşidin hayatta olmasını gerektiren delil olarak A'râf Suresinin 35. âyet-i kerimesini gösterebilir miyiz?

A’râf Suresinin 35. âyet-i kerimesi:

7/A'RÂF-35: Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.


“Ey Âdemoğulları! Sizden resûller size geldiği zaman ve üzerinize Allah'ın âyetlerini kıssa ettikleri zaman, o zaman kim takva sahibi olursa ve ıslâh olursa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.”

Burada ancak irşad makamında olanların (resûllerin) geldiklerini ve o resûlün âyetlerini (Allah'ın âyetlerini) kendilerine kıssa etmesi söz konusu olduğunu ve o zaman takva sahibi olmaları gerektiğini ve ıslâh olmaları gerektiğini anlatıyor.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Biliyorsunuz ki; her kavimde, bütün zaman parçalarında, Allah'ın resûlleri yaşar. Burada takva sahibi olmak, Allah’a ulaşmayı dilemekle başlar ama konu ıslâhı da alıyor. O zaman, ıslâhı da aldığına göre mutlaka tâbiiyet âyetin içinde mevcut.
 
Ve tâbiiyet yaşamakta olan resûle tâbiiyettir. Ve bu tâbiiyeti gerçekleştirmeyenler büyük bir sorumluluk almaktadırlar, omuzlarına vebal almaktadırlar. “Bizim mürşidimiz var, biz kimseye tâbî olmayız.” Diyenler, o cemaatleri idare edenlerdir. Onların omuzlarında büyük vebal vardır. Mutlaka Allah'a sormak mecburiyetindeler. Hacet namazını kılacaklar ve Allah'a soracaklar.

Soru ne? “Bizim mürşidimiz öldü. Biz başka bir mürşide (zamanımızın resûlüne) tâbî olacak mıyız, olmayacak mıyız?” Bu soruyu oradaki irşad makamında bulunanlar mutlaka Allah'a hacet namazını kılıp sormak mecburiyetindedirler. Kur'ân-ı Kerim açık ve kesin olarak söylüyor. Bütün kavimlerde (Mu'minûn Suresinin 44. âyet-i kerimesine göre) resûller var.

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.


Her devirde resûller var. O resûllere mutlaka tâbî olmak gerekiyor.

Benzer konular