“Hicr Suresi 26, 27 ve 28. âyetlerinde Allahû Tealâ insanı nasıl yarattığını ve insana üfürdüğü ruh ile secde edilmesi gerektiği söylüyor. Fakat Ahzâb-72’de ruhun insandan önce dağlara taşlara teklif etmesinden bahsediyor. Allah'ın ruhu dağlara taşlara teklif etmesinin ve onların kabul etmemesinin nedeni nedir? Bu konuyu açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Sabır » “Hicr Suresi 26, 27 ve 28. âyetlerinde Allahû Tealâ insanı nasıl yarattığını ve insana üfürdüğü ruh ile secde edilmesi gerektiği söylüyor. Fakat Ahzâb-72’de ruhun insandan önce dağlara taşlara teklif etmesinden bahsediyor. Allah'ın ruhu dağlara taşlara teklif etmesinin ve onların kabul etmemesinin nedeni nedir? Bu konuyu açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

“Hicr Suresi 26, 27 ve 28. âyetlerinde Allahû Tealâ insanı nasıl yarattığını ve insana üfürdüğü ruh ile secde edilmesi gerektiği söylüyor. Fakat Ahzâb-72’de ruhun insandan önce dağlara taşlara teklif etmesinden bahsediyor. Allah'ın ruhu dağlara taşlara teklif etmesinin ve onların kabul etmemesinin nedeni nedir? Bu konuyu açıklar mısınız?

Hicr Suresinin 26. âyet-i kerimesi:

15/HİCR-26: Ve lekad halaknâl insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.


“Muhakkak ki; Biz insanı şekillenmiş ve kuru bir balçıktan yarattık.” Yani insan şekli verilmiş organik dönüşüme uğramış salsalinden yarattık hamein ve mesnûn olan.”

Hicr-27:

15/HİCR-27: Vel cânne halaknâhu min kablu min nâris semûm(semûmi).
Ve cânn; onu, daha önce semûm’un ateşinden yarattık.


“Ve cânn; cinler, onu daha önce semûm'un ateşinden yarattık.” Yani dumansız ateş.

Hicr-28:

15/HİCR-28: Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben mutlaka, "hamein mesnûn olan salsalin"den (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) bir beşer (insan) halkedeceğim.”


“Rabbin meleklere şöyle demişti: "Ben mutlaka hamein mesnûn olan salsalinden (yani standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) bir beşer (insan) halkedeceğim.”

Ahzâb-72:

33/AHZÂB-72: İnnâ aradnâl emânete alâs semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehâl insânu, innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.


“Muhakkak ki; Biz, emaneti semâvâta; yani göklere, vel ardı: ve dünyaya ve vel cibâli: ve dağlara teklif ettik. Ama onlar onu yüklenmekten (ona hamil olmaktan) kaçındılar (çekindiler).

hamelehal insân: Ve onu insan yüklendi. Muhakkak ki insan zalimdir ve cahildir.”

Allahû Tealâ burada iki vücudun 3’ncüsünü teslim aldığını söylüyor. İnsanın cehaletinden ve zulmünden zalimliğinden bahsettiğine göre Allahû Tealâ, nefs fizik vücutla birlikte (ikisi birlikte) bir emanet alıyorlar; ruh. Bu ruhun nefsin insan vücudunda varlığından daha sonra üfürüldüğünün kesin ifadesi. Ve Allahû Tealâ evvelâ nefsi o kişide oluşturuyor. Nefs kişinin vücudunun biçimini alıyor. Ve bu standartlar içersinde insan ve onun nefsi; ruhu emanet olarak alıyor.

Allahû Tealâ göklere ve yerleri imtahan ediyor, onlara ruh vermeyi teklif ederek. Onlar cansız mahlûklar. Kendilerine ruh verildiği zaman onunla yaşayabilmeleri (onunla var olabilmeleri) onlara mümkün görünmüyor. Ve Allah'ın üfürdüğü bir varlık olan Allah'ın ruhunun insana verilmesi söz konusu oluyor.

Allahû Tealâ böyle bir talep ile aslında yerlerin de göklerin de konuşabildiğini taleplere cevap verebildiğini ifade ediyor. Yerlerde, göklerde, denizlerde var olan her şey Allah'ın kendileriyle konuşabildiği varlıklardır. Ve onlara dilediğini Allahû Tealâ emreder.

Benzer konular