Mürşid bulmak zorunda mıyız? Mürşid yani Allah ile aramıza birisini koymak günah değil midir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Mürşid bulmak zorunda mıyız? Mürşid yani Allah ile aramıza birisini koymak günah değil midir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Mürşid bulmak zorunda mıyız? Mürşid yani Allah ile aramıza birisini koymak günah değil midir?

Tam aksine mürşidsiz Allah'ın yoluna çıkamazsınız. Sevgili kardeşlerim! Evvelâ dînimizin adının ne olduğunu, bu suali soran kardeşimize sormak istiyorum ben. “Dînimizin adı ne?” “İslâm dîni.” diyeceksin tabiî. Başka bir cevap yok.

İslâm nedir? Kimdir? İslâm, teslim olan demek. Kime teslim olan demek? Allah'a teslim olan demek. Neyini teslim etmiştir? Ruhunu teslim ettiği anda 1. kademedeki İslâm olayı tahakkuk eder; ruh teslimi. Sonra fizik bedenin teslimi gelir, daha üst kat bir makam. Sonra nefsin teslimi gelir ki; daimî zikre ulaşmadan hiç kimsenin nefsi Allah'a teslim olmaz. Sonra iradenin teslimi gelir. En üst kademe teslim, iradenin teslimidir. Bütün insanlar için:

1- Allah'a ulaşmayı dilemek.
2- Mürşide tâbiiyet.
3- Ruhun vücuttan ayrılarak Allah'a ulaşması, ruhun teslimi.
4- Fizik bedenin teslimi.
5- Nefsin teslimi.
6- Muhlis olmak.
7- İradeyi Allah'a teslim etmek.

Bütün insanlar için sadece 7 tane kademe var. Her birisi de ayrı bir cenneti ifade ediyor. Bu sıra hiç değişmez sevgili kardeşlerim! Allah'a ulaşmayı dilemekten başlar, iradenin teslimi ile sona erer. Herkes için şartlar eşittir. Kişiler neyi dilerlerse oraya ulaşırlar; onun bedelini ödemek kaydıyla. Ne demek istiyorum? Bir insanın hedeflerine ulaşabilmesi, zikrini arttırmasıyla mümkündür. Önemli mi zikrin artması? Son derece önemli. Çünkü nefsinizin kalbi başlangıçta afetlerle doludur. Öfke, kin, isyan, iptilalar vs vs…

Bu nefsimizin afetlerle dolu olması sebebiyle biz manevî tekâmülümüzü gerçekleştiremeyiz. Bunu gerçekleştirebilmek için bunlardan kurtulmamız lâzım. Bir tane ilacı var: Allah kelimesinin “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah…” diye sesle veya (Allah, Allah, Allah, Allah, Allah…) diye sessiz tekrar edilmesi. Hatta dilinizi bile kımıldatmadan Allah kelimesini tekrar etmek imkânınız var. Allahû Tealâ onu da bilir.

Sevgili kardeşlerim! Bu dünyada ne kadar yaşarsınız? 100 sene yaşayın, 120 sene yaşayın ama cennet veya cehennem ebedîdir. Kim cennete girerse orada ebedî olarak yaşayacaktır; kim cehenneme girerse orada ebedî olarak yaşayacaktır. Öyleyse sevgili kardeşlerim, herşey bu dünyadaki kazançlarınıza bağlı. Neden kazandığınız derecelerin fazla olması gerekirken, neden kaybettiğiniz dereceler fazla olsun da cehennem söz konusu olsun sevgili kardeşlerim? Allahû Tealâ imkânı vermiş ve insanın yaşam standartlarına koyduğu kanuna bakıyoruz. “Seviniz.” diyor. “Sevdiriniz.” diyor. “Nefret etmeyiniz.” diyor. “Nefret ettirmeyiniz.” diyor Allahû Tealâ. Bunların hepsi Kur’ân-ı Kerim'in temelini teşkil eden aslî akideler.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ sadece cenneti ister. Çünkü o kadar mahlûkatının içinde sadece insana ruhundan üfürmek lütfunda bulunmuştur. Sadece biz insanlar Allah'ın ruhuna hak kazananlar olarak dünyaya getirilmişiz. Sonra Allahû Tealâ hepimize doğar doğmaz ruhundan üfürmüştür. Her ne kadar şu anda sizinle ruhsuz bir insan konuşuyorsa da o, görevini yapmış olan biridir. Ne demek istiyoruz? Yani ruhunu dünya hayatını yaşarken Allah'a ulaştırmıştır.  
 
Hiç kimse bir mürşide sahip olmadıkça ruhunu Allah'a ulaştıramaz. Bizim mürşidimiz Muhammed Raşid Hazretleri idi. O mürşide tâbî olmamız, hacet namazını kıldığımız zaman Allahû Tealâ tarafından bize gösterilmişti. Ve ülkenin bir ucundan öbür ucuna kadar gitmiştik onunla konuşmak için, ona tâbî olmak şerefine ermek için gitmiştik ve ulaşmıştık ve elini öpmüştük. Böylece Muhammed Raşid Hazretleri’nin müridi olmuştuk ve o 7-8 aylık devrin sonunda da bizim de ruhumuz Allah'a ulaşmıştı. Geri kalan kademeleri sonraki devrelerde kazandık. Fizik vücudumuzu teslim ettik. Nefsimizi teslim ettik. İrademizi Allah'a teslim ettik ve bugün, bu devrin imamı olmak şerefine Allahû Tealâ bizi ulaştırdı. Bedava mı sevgili kardeşlerim? Bunların hepsini yaşadığımız için! Elbette bizi bu hedeflere ulaştıran biz kendimiz değiliz, O’dur; Yüce Rabbimiz Allah!

Sevgili kardeşlerim! İnsanlar Allah'ı yeterli boyutta tanısalar, cehennemi bir görseler, hepsi Allah’ın yolunda olurlardı. Ne kadar hüzünleniyoruz sevgili kardeşlerim, insanların çoğunun cehenneme gideceği sebebiyle! Neden şeytan bu kadar güçlü olabiliyor insanları aldatma konusunda? Onlara Allahû Tealâ’nın temel hakikatlerini unutturabiliyor. Düşünün sevgili kardeşlerim, bir dilek! “Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır.” diyen bir insanı, Allahû Tealâ eğer bu kişi bunu kalpten söylemişse mutlaka kabul ediyor. Bu kadarcık bir şey, o insanın cehennemden kurtulması için yeterken; insanların çoğunun cehenneme gideceği hakikatiyle karşı karşıya kalıyoruz sevgili kardeşlerim! Bu nasıl bir inattır? Nasıl şeytanın insanları gözünün içine baka baka kandırabilmesidir? Sevgili kardeşlerim! Bunları düşündükçe “Ne yapabiliriz?” diye düşünüyorum. İnsanlara sadece bunları anlatmak yetkisinin sahibiyiz. İnsanları değiştiremiyoruz ki! Onları kurtaramamanın acısı yüreğimize çöküyor.

Sevgili kardeşlerim! Ne istiyor gönül? Ruhumuzun, vechimizin, nefsimizin, irademizin Allah'a teslimini. Şeytan ne istiyor? Hiçbir teslimin gerçekleşmemesini. Öyleyse sevgili kardeşlerim, neden acaba Allahû Tealâ dînimize “İslâm dîni” demiş? İşte bunun için. İstiyor ki; herkes dîninin İslâm dîni olduğunu bilsin de en azından ruhunu Allah'a teslim etsin. Ne ifade eder bu?

* Allah'a ulaşmayı dileyip de ölen bir insan 1. kat cennete girerken.
* Mürşidine tâbî olup da ölen bir insan 2. kat cennete giriyor.
* Ruhunu Allah'a ulaştırıp da ölen bir insan 3. kat cennete giriyor.

İşte bütün insanlar için bunlar açık ve kesin garanti standartları. Bir insan cennete mi girmek istiyor? Son derece basit! Allah'a ulaşmayı dileyecek. Dilemiş mi? Nereden öğrenecek? Eğer dilemişse Allah ona mutlaka mürşid sevgisi verecektir. Ve kişi bunu (mürşidini) boy abdesti alıp hacet namazını kılarak mutlaka sormak iştiyakını yaşayacaktır. Mutlak olarak içinden gelen şey mutlaka “Sor.” diyecek ona “Sor, sor, sor, sor…” En sonunda soracaktır. İşte sorduğu zaman da Allahû Tealâ ona mürşidini mutlaka gösterecektir. Çünkü o kişi Allah'a ulaşmayı dilemiştir; bunu hak etmiştir. Sorarsa Allahû Tealâ’nın gösterdiği mürşidi görecek, Allah ona söyleyecek, o da o mürşide veya o mürşidin kendi bulunduğu yerde bir vekili varsa, el öptürmeye yetkili bir vekili varsa ona gidecek, ona tâbî olacaktır. Tâbiiyetle beraber ruhu vücudunu terkedip Allah'a doğru yola çıkacak ve 7-8 aylık bir zaman parçası içinde bu kişinin ruhu Allah'a ulaşacaktır. Ulaşınca ne olacaktır? Bu kişi ermiş evliya olacaktır.

* Allah'a ulaşmayı dileyip de ölseydi, 1. kat cennetin sahibi olacaktı.
* Mürşidine tâbî olup da ölseydi, 2. kat cennetin sahibi olacaktı.
* Ruhu Allah'a ulaştıktan sonra ölünce 3. kat cennetin sahibidir.
* Fizik bedenini teslim ederek ölseydi, 4. kat cennetin sahibi olacaktı.
* Nefsini teslim etseydi, 5. kat cennetin sahibi olacaktı.
* Muhlis olsaydı, 6. kat cennetin sahibi olacaktı.
* İradesini Allah'a teslim ederek ölseydi, 7. kat cennetin sahibi olacaktı.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın dizaynı açık ve kesindir. O, herkesin kurtulmasını, herkesin cennete girmesini ister. Herkesi sever. Herkesin cennete girmesi, Allah için hedef tayin ettiği cihetle Tevrat’ta da İncil’de de Kur’ân-ı Kerim'de de farz kılınmıştır.

Sevgili kardeşlerim! Unutulmasın! Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, bir peygamberdir. O’ndan evvelki peygamber Hz. İsa’dır. O’ndan evvelki peygamber Hz. Musa’dır. Ayrı ayrı 3 dînin Allah tarafından yetki verilenleri Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’dir. 1.’ler museviler, 2.’ler hristiyanlar, 3.’ler de İslâm.

Sevgili kardeşlerim! “Onlar yahudi, onlar hristiyan, onlar bizden değil…”

Sevgili kardeşlerim! Bu bize yakışmaz! Hz. Musa da bir peygamberdir, Hz. İsa da bir peygamberdir. İnsanları küçültmeye çalışmayalım. Allahû Tealâ’nın emirleriyle oyun oynanmaz. Allahû Tealâ’nın indinde peygamberler var. Allahû Tealâ, onları peygamber olarak yaratmış, vazifeler vermiş ve onlara Kitap öğretmiş. Hz. Musa’ya Tevrat’ı, Hz. İsa’ya İncil’i vermiş. En sonra da Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e Kur’ân-ı Kerim'i indirmiştir. Üçü de mukaddes kitaptır. Allah tarafından indirilmiştir. Bunları açık bir şekilde söylemek mecburiyetindeyiz. Sevgili kardeşlerim! İnsanları küçültmekle hiçbir yere varamayız! Tam aksine Allahû Tealâ niçin acaba;

* “Seviniz.” diyor,
* “Sevdiriniz.” diyor,
* “Nefret etmeyiniz.” diyor,
* “Nefret ettirmeyiniz.” diyor?

Öyleyse sevdiğimiz zaman, herkesin kendi dîninde Allah’ın emirlerini yerine getirmesinin sağlaması halinde o insanlara güzel davranışlarda bulunmak mecburiyetindeyiz sevgili kardeşlerim! Hz. Musa’nın da Hz. İsa’nın da bir peygamber olduğunu kesin olarak öğrendiğimiz için.

Sevgili kardeşlerim! Görevimiz insanları küçültmek değil, görevimiz insanları sevmek ve böylece onların da bizleri sevmesini temin etmek. Görevimiz; onları mutlu etmek ve böylece onların da bizi mutlu etmesini temin etmek. İnsanları seveceğiz sevgili kardeşlerim! İnsanları sevecek ve onlara en güzel davranışlarda bulunacağız. Herşey en güzel şekilde cereyan edecek…

Bütün insanlar için Allahû Tealâ hedef tayini yapmış. Herkesin ruhunu da vechini (fizik bedenini) de nefsini de iradesini de Allah'a teslim etmesi, Tevrat’ta da İncil’de de Kur’ân-ı Kerim'de de yer alıyor. Allahû Tealâ Hz. Musa’yı bir peygamber olarak indirmiş. Hz. İsa’yı da bir peygamber olarak indirmiş. (Sırasıyla.) Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’i de bir peygamber olarak indirmiş. Öyleyse “Onlar bizden değil, onlar gavur.” tarzındaki ifadeler sadece sizi Allah katında küçültür sevgili kardeşlerim!

Elbette bizler İslâm olduğumuz için bizim için en kıymetli olan; Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)’dir. Çünkü biz O’nun dînine girmişiz. O dînin mensubuyuz. Ama Hz. Musa’nın da bir peygamber olduğunu hiç kimse inkâr edemez. Hz. İsa’nın da bir peygamber olduğunu hiç kimse inkâr edemez. Neden öyle söylüyoruz? Tevrat öyle söylediği için, İncil öyle söylediği için mi? Hayır Kur’ân-ı Kerim de aynı şeyleri söylüyor.

Sevgili kardeşlerim! Allah, dilediği zaman peygamber gönderir. Ama bütün devirlerde Allah'ın resûlleri mutlaka vardır. Onlar nebî değildirler, onlar resûldürler. Ama onlar her devirde mevcuttur. Resûller her devirde mevcuttur ama nebîler her devirde mevcut değildir. Hz. Musa bir nebîdir ama O’ndan sonraki nebî Hz. İsa’dır. Aradan yüzyıllar geçmiştir. O’ndan sonraki nebî ise Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’dir. Onlar nebîdir yani peygamberdir. Peki, peygamberlerin bulunmadığı devirde kim idare edecektir? O idare edenler de velî resûller olacaktır. Nebî resûl değil, onlar velî resûllerdir.

İşte sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın kapıları ardına kadar açıktır. Allahû Tealâ, bu devirdeki görevi bize vermiştir. Bu görevle biz görevliyiz.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ bizlerden ne istiyor? Herkesi mutlu etmemizi istiyor. Biz de herkesin mutlu olmasını istiyoruz…

Sualler bu noktadan itibaren devam ediyor inşaallah.
 
Allah razı olsun.

Benzer konular