Günümüzdeki insanların bir türlü anlamak istemediği Allah’a ulaşmak kavramını, mürşidin gerekliliğini açıklayabilir misiniz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Günümüzdeki insanların bir türlü anlamak istemediği Allah’a ulaşmak kavramını, mürşidin gerekliliğini açıklayabilir misiniz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Günümüzdeki insanların bir türlü anlamak istemediği Allah’a ulaşmak kavramını, mürşidin gerekliliğini açıklayabilir misiniz?

Sevgili Efendimiz! Sizi çok ama çok, herşeyden çok seviyoruz. (Biz de sizleri çok seviyoruz.) Bolu ilimizde Rabbimizin bizleri sizinle bir tasavvuf konferansında buluşturmasından dolayı sonsuz hamd ve şükrediyoruz. (Biz de.) Gül kokulu ellerinizden hürmet ve hasretle öpüyor, sizi çok seviyoruz inşaallah. Müsaadenizle bir sorumuz olacak:

Günümüzdeki insanların bir türlü anlamak istemediği Allah’a ulaşmak kavramını, mürşidin gerekliliğini açıklayabilir misiniz? Allah razı olsun.

Sevgili kardeşlerim! Herşey, Allah’a ulaşmayı dilemekle başlar. Bir insan Allah’a ulaşmayı dilerse o, cehennemden kurtulmuştur ve Allah’ın 3. kat cennet garantisini almıştır ve mutlaka Allah’ın cennetine girecektir. Herşey 28 basamaklık bir merdivenden oluşur. Allah’a ulaşma faslı, 21 basamakta tamamlanır. Ruh, Allah’ın Zat’ında yok olur. Burası 22. basamaktır ve inanılmayacak kadar kolay bir şeydir.

Sevgili misafirlerimiz! Sadece bir dileğiniz olacak Allahû Tealâ’dan. Allah’a mülâki olmayı dileyeceksiniz. Basamaklara bakalım:

1. basamakta: Olaylar yaşanır. Herkes olayları yaşar.
2. basamakta: Olayları yaşayan insanlar, bir adım öteye geçer.

Burada Allahû Tealâ, onları musîbetlerle imtihan eder. Her sene iki-üç musibet mutlaka herkese eriştirilir. Allahû Tealâ onları imtihan eder ve bu imtihanın neticesinde, Allahû Tealâ’nın dizaynı ortaya çıkar. Kişi, ya Allah’a yönelecektir, bu musîbetleriyle imtihanından sonra Allah’a ulaşmayı dileyecektir, 3. basamağa ulaşacaktır ya da dilemeyecektir. Ama 2. basamakta insanlar, musîbetlerle imtihan edilen insanlar (%90’dan fazlası) seçilerek Allah’a ulaşır. Allahû Tealâ, insanların %90’dan fazlasını -çok çok büyük bir kısmını- seçer. Kendisine seçer. Ama ne yazık ki onlardan, o seçtiklerinden %90’dan fazlası Allah’a mülâki olmayı dilemezler. Dilemedikleri için de gidecekleri yer ne yazık ki cehennemdir.

Öyleyse bu insanlar, Allah’a ulaşmayı dileyenler ne olur? Dileyenler biliyorsunuz ki; Allahû Tealâ tarafından kurtuluşa mutlaka ulaştırılacak olanlardır. Artık o kişi kendisini kurtarmayacaktır; Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişi, Allah tarafından kurtarılmayı hak etmiştir. Allahû Tealâ bu insanı kurtaracağına dair Kur’ân-ı Kerim’de söz vermiş. Anlattık olayları. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah, onu mutlaka Kendisine ulaştırır, söyledik. Hem Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde hem de Ra’d Suresinin 27. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ, “Allah’a ulaşmayı dileyenleri Kendisine mutlaka ulaştıracağını” söylüyor. Bu Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiş:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”


Kişi Allah’a ulaşmayı dilemiş. Dilemişse Allahû Tealâ’nın yardımı derhal gelir. Allah, o kişi üzerinde tecelli eder ve o kişiye evvelâ furkanlar verir. O kişinin görmeyen gözlerini ve görme hassasındaki görmeyen gözlerini görür hale getirir. Yani irşad makamını irşad makamı olarak görür hale getirir. Onun görme hassasını, ‘basar’ isimli görme hassasını açar. O kişinin kulaklarındaki ‘vakra’yı alır. O kişinin işitme hassasını çalışır hale getirir. O kişinin kalbindeki ‘ekinnet’i alır. Yerine ‘ihbat’ koyar. Kalbinin mührünü açar.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Öyleyse bu işlemler yapılınca kişi, irşad makamını irşad makamı olarak görür ve Allahû Tealâ o kişiye ulaşır.

64/TEGÂBUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâhi, ve men yu'min billâhi yehdi kalbehu, vallâhu bikulli şey'in alîm(alîmun).
Allah’ın izni olmadıkça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.


“ve men yu’min billâhi yehdi kalbehû: Kim Allah’a âmenû olursa, Allah’a ulaşmayı dilerse Allah o kişinin kalbine ulaşır.” diyor.

Ne yapar Allahû Tealâ kalbine ulaşınca? Kalbi Allah’a çeviriyor. Kaf Suresinin 33. âyet-i kerimesi, Allah’a dönük kalple Allah’ın huzuruna gelenlerden bahsediyor:

50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için).


“Onlar Allah’a dönük bir kalple Allah’ın huzuruna ulaşırlar.” diyor.

Sonra Allahû Tealâ bu kişinin göğsünden kalbine nur yolunu açar. En’âm Suresinin 125. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrahu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrahu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine azap verir.


“fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâmi: Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah, onların göğsünü yarar ve teslime, (Allah’a, o kişinin ruhunu Allah’a teslim etmesi için) o kişinin göğsünü yarar, teslime açar.”

Burası 10. basamak. 11. basamakta kişinin kalbine %2 rahmet nuru giriyor. Kişi zikir yapıyor. Allahû Tealâ’dan gelen nurlardan sadece rahmet nurları kişinin kalbine %2 nispetinde girebiliyor ki; bu noktadan itibaren Allahû Tealâ’nın Rahmân esmasının tecellisi oluşacak. Kişi zikrine devam ediyor.

12. basamakta kişi %2 bu rahmetin sahibi oluyor. Kalbine 11. basamakta giren nurlar, 12. basamakta %2 rahmeti oluşturuyor ve kişi huşû sahibi oluyor, Hadîd Suresi 16. âyet-i kerimesi gereğince:

57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’ın zikri ile ve Hakk’tan inen şeyle (Allah’ın nurları ile), âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.


“O kişinin kalbinde Allah’ın zikriyle ve bu zikrin Hakk’tan indirdiği şeyle (nurla) huşû oluşma zamanı daha gelmedi mi?” diyor.

Bu, 2. huşûdur. Burada huşû oluşuyor ve kişi hacet namazını kılıyor (Bu huşûya ulaşan kişiler sadece hacet namazını kılıp Allah’tan mürşidlerini sorabilirler. Allah’a ulaşmayı dilemek, temel farzdır. Dilemeyen bir kişi, hacet namazını kılsa da mürşidini göremez.) ve de Allah ona mutlaka mürşidini gösterir. Nefsinin kalbinde %2, (Allah’a ulaşmayı dilemişse o kişi) nefsinin kalbinde mutlaka o birikim olacaktır. Söylediğimiz olaylar bir bir gerçekleşecektir. Ve kişi mutlaka mürşidini Allah’tan soracaktır. Mürşid sevgisi verilecektir Allahû Tealâ tarafından.

Ve 13. basamak, mürşidin Allahû Tealâ tarafından gösterilmesidir. Ve kime Allahû Tealâ mürşidini göstermişse bu mürşid, Allahû Tealâ tarafından tayin edilmiştir ve Allahû Tealâ mürşidin Allah’tan sorulmasını üzerimize farz kılıyor:

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


“yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete: Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olun. Mürşidinizi isteyin. Allah’tan, sizi Allah’a ulaştıracak olan vesileyi isteyin.”

Allah’a ulaştıracak olan vesile, mürşiddir. Kişi ister ve mürşidine tâbî olursa o zaman Allahû Tealâ’dan 7 tane ni’met alır.

1- O kişinin kalbine îmân yazılır.
2- Başının üzerine devrin imamının ruhu gönderilir.

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?


“Onların kalplerinin içine îmân yazarız ve üzerlerine ni’met göndeririz.” diyor Allahû Tealâ.

Bu ni’met devrin imamının ruhudur. Kişinin başının üzerine gelir ve ona “Senin Allah’a mülâki olma günün geldi, Allah’a dön.” emrini verir. Allahû Tealâ bunu açık bir şekilde ifade ediyor Mu’min-15’te:

40/MU'MİN-15: Rafîud deracâti zûl arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmak istediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.


“Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarının üzerlerine katından ruh gönderir. O kişinin “yevm’et telâkının, Allah’a mülâki olma gününün geldiğini ona haber vermek üzere.”

Bu tâbiiyet, devrin imamının ruhunun o kişinin başının üzerine gelip yerleşmesiyle neticeleniyor.

3- O kişinin Allahû Tealâ, bütün günahlarını sevaba çevirir. Furkân-70’te Allahû Tealâ diyor ki:

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


“Kim mü’min olursa, nefs tezkiyesine başlarsa ve böylece îmânı artan bir mü’min olursa, sadece onların Allah günahlarını sevaba çevirir.” diyor.

Burada mü’min olmak, kalbine îmân yazıldığı için ‘hak mü’min’ olmak demektir. Kalbine îmân yazılan, îmânı artan mü’min olmak demektir. Ve de böyle insanların “Allah seyyiatini hasenata çevirir.” diyor. Kişinin bütün günahları sevaba çevriliyor, mürşidine tâbî olduğu gün.

“Kim tövbe eder de mü’min olursa.” Bu tövbe, kişiyi hak mü’min olmanın ötesine geçirir. “Nefsinin kalbine, onların kalplerinin içine îmânı yazarız.” diyor Allahû Tealâ ve “Onların bütün günahlarını sevaba çeviririz.”

Kişinin günahları da sevaba çevriliyor. Bu noktadan itibaren burada başka bir işlem daha cereyan ediyor; ruh, vücudu terk ediyor. Söylediğimiz gibi devrin imamının ruhu vücuda gelip de ruha emir verince “Allah’a geri döneceksin.” diye, ruh ayrılıp ana dergâha ulaşıyor. Devrin imamının dergâhına ulaşıyor.

Öyleyse bütün insanlar için bir “seyr-i sülûk” adlı yolculuk var. Bu yolculuk, ana dergâhtan başlar, devrin imamının dergâhından başlar. 1., 2., 3., 4., 5., 6. ve 7. gök katını aşarak 7. gök katında 7 tane yatay âlemden geçer. Sidretül Münteha’dan sonra da Allah’ın Zat’ına ruh ulaşır. Bu, vuslattır. Ruhun Allah’a ulaşmasıdır.

Kişinin zikri, bu müessesede devamlı artacaktır. 33 bin zikirle -kişinin hızına göre bazıları çok hızlı zikrederler, bazıları yavaş zikrederler- 41 bin zikir arasında, günlük zikrin 33 binle 41 bin arasındaki noktasında bir yerde, o kişinin ruhu Allah’ın Zat’ına ulaşır. Böyle bir şey mutlaka mürşide tâbî olmaya gerek gösterir. Tâbiiyetle beraber vücuttan ayrılan ruh, Allah’a doğru bir yolculuk yapar. Demin bundan bahsetmiştik.

1. kata ulaşan ruh için burası Nefs-i Emmare’yi ifade eder.
2. kata ulaşan kişinin nefsinin kalbinde 2. defa %7 nur birikimi olur. Nefs-i Levvame’yi, nefsini levmeden bir kişiyi ifade eder.
3. defa %7 nur birikimi, Nefs-i Mülhime’dir. Kişi Allah’tan ilham almaya başlamıştır.
4. defa %7 nur birikimi, Nefs-i Mutmainne’yi,
5. defa %7 nur birikimi, Nefs-i Radiye’yi,
6. defa %7 nur birikimi, Nefs-i Mardiyye’yi ifade eder.

Nefs-i Radiye, Allah’tan razı olan bir nefsi, Nefs-i Mardiyye, Allah’ın da kendisinden razı olduğu bir nefs kademesini ifade eder. Ve Nefs-i Tezkiyede kişinin nefsinin kalbinde, başlangıçtaki %2 rahmet nuruna ilâveten %49 fazl da oluşur. Ve %51 yani nefsinin kalbinin yarısından fazlası nurlarla bezenmiş olarak kişinin ruhu, Allah’ın Zat’ına ulaşır. İşte bu, seyr-i sülûktur; bir insanın ruhunun Allah’ın Zat’ına ulaşması.

6. kata kadar çıkanlar için sağ kanat velîsi ve sol kanat velîsi, onları 6. gök katına kadar çıkarır. Ama 7. kata kadar çıkanlar için 2. katta Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le (Sağ tarafta O vardır.) sol tarafta devrin imamı, onlar 7. gök katına çıkacak olanları çıkartırlar. Ve 7. gök katında 7 tane âlemin geçilmesi söz konusudur.
 
1. âlem: Kader Hücreleri,
2. âlem: Ümmülkitap,
3. âlem: Kudret Denizi,
4. âlem: Makam-ı Mahmud
5. âlem: Divan-ı Salihîn,
6. âlem: Zikir Hücreleri,   
7. âlem: İndi İlâhi.

İndi İlâhi’deki Sidretül Münteha’ya ulaşan, zikir görevini de tamamlamış olan ruh, oradan dikey bir yolculukla Allah’ın huzuruna yükselir. Allah’ın Zat’ında yok olur.

Allah’ın Zat’ı var mıdır? Elbette vardır. Allah yaratık değildir. Yaratandır. Zatı da Kendisine hastır. Böylece seyr-i sülûk denilen işlem tamamlanır. Aslında bunu 1-2 saat anlatıp detaylarını vermek isterdik ama vaktimiz yok.

Benzer konular