Bugünü ve bu geceyi en ahsen bir şekilde nasıl geçirebiliriz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Beraat Kandili » Bugünü ve bu geceyi en ahsen bir şekilde nasıl geçirebiliriz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Bugünü ve bu geceyi en ahsen bir şekilde nasıl geçirebiliriz?

Ahsen bir şekilde geçirmek demek, mutlulukla geçirmek demek. Bu mutluluğun oluşması bizim başkalarına verdiğimiz mutluluğun toplamı kadardır. Etrafımızda her zaman birileri vardır sevgili kardeşlerim! Eğer hedefimiz her zaman onların her birini mutlu etmekse, bunu büyük bir gayretle gerçekleştirmeye çalışıyorsak Allah'ın da bizi ne kadar çok mutlu ettiğini hepimiz yaşayabiliriz. Tam o ifade: “Ne kadar köfte, o kadar ekmek.” Ne verirseniz onu alırsınız sevgili kardeşlerim!

Öyleyse yapmamız lâzımgelen şey etrafımızdaki insanları mutlu etmek. “Ama biz onları mutlu etmeye çalışıyoruz, onlar bizi mutlu etmiyor.” Tamam, çok güzel. İşte gayret etmenizi gerektiren asıl şey bu. Onların da size en güzel davranışlarda bulunması için sizin onlara daha güzel davranışlarınızın devamını sunmanız söz konusu olmalı. Onları mutlu edecek olan güzel davranışlar, onları huzur içinde düşüncelere sokan güzel davranışlar, onları sevindiren mutlu eden, başka insanlarda olmayan bir güzel davranış biçimiyle insanlara yaklaşmak… Onlar genellikle düşüneceklerdir: “Benim etrafımdaki insanlarla olan beraberliğimde hep birtakım yanlışlıkların var olduğunu görüyorum. Ama o böyle yapmıyor, o kişi. O her an etrafındaki insanları mutlu edecek olan en güzel davranışları sergiliyor ve buna çok dikkat ediyor. Onu incelediğim zaman, onu takip ettiğim zaman görüyorum ki; o, asla etrafındaki insanları kıracak olan, üzecek olan bir davranışta bulunmuyor. Tam aksine her zaman etrafındaki insanlara söylediği sözler sadece mutluluk veriyor. Acaba bunun arkasında ne var?” Böyle düşünen bir insan yavaş yavaş bilmeceyi çözmeye başlayacaktır. Ve neticede görecektir ki; “Ne kadar köfte, o kadar ekmek.”

Biz etrafımızdaki insanlara ne kadar mutluluk ulaştırabilirsek, onları ne kadar mutlu edebilirsek, her birine verdiğimiz mutluluğun aynı seviyesini Allahû Tealâ bize de verir, biz de mutlu oluruz. Yani 10 kişiye ‘A’ kadar mutluluk veren bir insanın yaşadığı mutlulukla, etrafındaki insanlara ‘10 A’ kadar mutluluk veren birisine onun yaşadığı standartlar çok geride kalacak bir hüviyet taşır.

* Öyleyse kim insanları mutlu etmeye çalışırsa, (1).
* Ne kadar çok insanı mutlu edebilirse, (2)
* Ve verdiği mutlulukların hüviyeti daha üst, daha üst, daha üst kademelere taşıyorsa, (3); o kişi dünyadaki en mutlu insanlardan birisi olarak yaşar.

Peki, zor bir şey mi? Anlattığım şey de bir zorluk görmüyorum sevgili kardeşlerim! Sadece insanları mutlu etmek istikametinde bir gayretin sahibi olmamız, bu konuyu en sağlam şekilde tamamlamamız için yetiyor.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, her şey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor? Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey onların sevmesi. İşte sevmek, sevgili kardeşlerim! İnsan sevdiğini mutlu etmeye çalışır. Seviyorsak, gayretimiz açık bir şekilde ortadadır, o sevdiğimiz insanı mutlu etmeye çalışırız. İşte etrafımızdaki insanları sevmek istikametindeki gayretlerimiz meyvelerini vermişse o zaman bir etrafımızdaki insanları sevenleriz. Ve mutluluğu yaşamamamız mümkün değildir. Çünkü eğer etrafımızdaki insanları seviyorsak, o sevginin gereği olarak onları mutlu kılmaya çalışırız, mutlu etmeye çalışırız. Onların mutluluğu istikametinde hep gayret ederiz. Böyle bir gayretse bizim devamlı derecat kazanmamıza neden olur, sebebiyet verir.

Öyleyse gayretimiz hep bu istikamette olmalı sevgili kardeşlerimiz! Sevmeliyiz, sevdirmeliyiz. Yani anlaşmazlık haline düşmüş olan kardeşlerimizi birbirine yaklaştırmaya çalışmalıyız. Aradaki küslüğü yok etmeye çalışmalıyız. Onları birbirini sever hale getirmeye çalışmalıyız.

Sevgili kardeşlerim ne kaybederiz? Ama çok şeyler kazanabiliriz. Allah'ın kanunu neydi? “Sevenler sevilir.” En büyük hatamız ne oluyor sevgili kardeşlerim? “Ne! Ben ondan aşağı bir insan mıyım? O beni sevsin, ben ancak o zaman onu severim.” İşte en büyük hata burada. Neden? “O benden üstün değil, ben ondan üstünüm.”

Sevgili kardeşlerim! Bu üstünlük taslamak, nefsin bir afetidir. Ve karşısındaki kişiden pozitif bir netice alması da mümkün değildir böyle insanların.

Sevgili kardeşlerim! Neden başka insanları mutlu etmek varken, her mutlu ettiğiniz insanın da size karşı medyun-u şükran olması sebebiyle en güzel davranışlarla size ulaşması söz konusuyken, neden onlara kötü davranalım da onların da bize kötü davranmasına sebebiyet verelim? Bu akılcı bir sistem olabilir mi? Yapmamız lâzımgelen şey o zaman belli değil mi? Herkese en güzel davranışlarda bulunmak sevgili kardeşlerim, herkesi sevmek… Burada asıl önemli olan konu, sizi sevmeyenleri de sevmeyi başarmanızdır.

Sevgili kardeşlerim! Bir düşünün bakalım ne kaybedersiniz? Diyelim ki birisiyle aranız açık. Bu aranız açık olan kişiyi eğer severseniz, ona en güzel davranışlarla davranırsanız onun da size karşı güzel davranışı arkadan mutlaka gelecektir. Hep insanlar, başkalarını hatalı görürler. “İşte o bana böyle davrandı da ben ona, onun için öyle davrandım.” Hep böyle derler. Peki, o sana kötü davranmış, tamam. Senin ona kötü davranmak hakkın var mı? Var. Adına “kısas” diyor İslâm kanunları.

Ama sevgili kardeşlerim, bu kısası gerçekleştirmek yerine o kişiyi severek onunla konuşarak, ikna etmeye çalışmak daha akılcı bir yöntem değil mi? Ne kaybederiz? Bir şey kaybetmeyiz ama birçok şeyler kazanabiliriz. Ne kazanabiliriz? O kişinin bizi sevmesini kazanabiliriz. Önemli mi? Son derece önemli sevgili kardeşlerim! Eğer bunun için çalışırsak, başka insanları mutlu etmeyi kendimize hedef edinirsek bunu başarabildiğimizi göreceğiz. Biraz gayret edersek mutlaka başarırız. Ama o bize kötü davranıyormuş. Tamam, başlangıçta öyledir. Davranmaya devam etsin. Ama onun her kötü davranışına bizim verdiğimiz cevap onu mutlu eden güzel bir davranışsa ne kadar dayanabilir dersiniz sevgili kardeşlerim kötü davranışlarına. Uzun süre devam edemez. Her kötü davranışına bizim verdiğimiz onu mutsuz etmeyecek olan, aksine huzur verecek olan, belki aynı zamanda ders verecek olan sinirlenmeyen sakin bir şekilde onun öfkesine cevap veren bir insan o kişiye bir örnektir. O kişi düşünecektir. Ben şimdiye kadar çoktan belki onun boğazına sarılmıştım. Belki ona bir tokat atmıştım. Ama onun bana karşı davranışına bakıyorum gayet sakin, beni kıracak olan hiçbir davranışı oluşmadı bugün. Onunla konuşuyoruz yarım saattir, bir saattir ama negatif bir davranışı, beni üzecek olan bir davranışı hiç oluşmadı. Ben ona yanlış davranışlarda bulundum ama o bana aynı şekilde cevap vermedi. Öyleyse bunun arkasında başka bir şey var. Bu benim tanıdığım, benim gibi olan insanların dışında birisi. Acaba farklılık nereden geliyor. Neden ben sinirleniyorum da öfkeleniyorum da o sinirlenmiyor, öfkelenmiyor, sükûnetini hiç bozmuyor.

İşte sevgili kardeşlerim, bunun arkasında Allah var. Bu kişi Allah ile olan ilişkilerinde bir sevgi dünyasında yaşar. Ama birçok insan, nefsinin afetleri ona hâkim olduğu için şeytanla bir alış verişin içindedir. Şeytanınsa istediği şey herkesi birbirine düşürmek, herkesi birbiriyle kavga eder hale getirmektir. Bir başka ifadeyle herkesi mutsuz etmektir.

Allahû Tealâ bütün insanların mutlu olmasını istiyor. Bunun için Tevrat’ı indirmiş. Bunun için İncil’i indirmiş. Bunu için Kur'ân-ı Kerim’i indirmiş. Sevgili kardeşlerim! Hz. Musa da bir peygamberdir, Hz. İsa da bir peygamberdir. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz de bir peygamberdir. O peygamberler Allah'a dünya üzerindeki en yakın insanlardır. Resûller ondan sonra gelir. Zaten zamanımızda artık peygamber de mevcut değil.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ ne istiyor? Allahû Tealâ herkesin mutlu olmasını istiyor. Allahû Tealâ bütün insanların cennete girmesini istiyor. İstiyor ki; hem bu dünyada mutlu olsun insanlar, hem de gidecekleri yer cennet olsun da sonsuza kadar mutluluğu yaşasınlar. Şeytan da iblis bütün gücüyle çalışıyor ki; insanlar birbirine düşman olsun, insanlar birbirini rahatsız etsin, birbirine karşı kin dolu olsunlar ve gidecekleri yer, kendisinin hâkim olduğu cehennem olsun.

Sevgili kardeşlerim! Bu muhtevayı iyice düşündüğümüz zaman görüyoruz ki; Allahû Tealâ’nın kanunları sağlam kanunlar. Eğer biz onları gerçekleştirirsek, başka insanlara karşı en güzel davranışlarda bulunursak onları mutlu ederiz. Her mutlu edişimiz, aslında bizim mutlu oluşumuzdur. Neden? Tam bir “Ne kadar köfte, o kadar ekmek!” müessesesi… Kime ne kadar mutluluk verirseniz, Allahû Tealâ size de o kadar mutluluk verir. Kime ne kadar mutsuzluk verirseniz Allahû Tealâ sizi de o kadar mutsuz eder.

Öyleyse bizim mutlu olmamız, başkalarına verdiğimiz mutluluğa kesin olarak bağlı bir hüviyet taşıyor. Ne kaybederiz sevgili kardeşlerim, etrafımızdaki insanları mutlu etsek de bu sebeple Allahû Tealâ bizi mutlu etse? Ne kaybederiz? Bir şey kaybetmeyiz ama çok şeyler kazanırız. Mutluluğu yaşarız ömrümüz boyu. Ömür boyunca mutluluğu yaşarız. İnsanlar aslî kanunları bilmedikleri için hep nefslerinin afetlerine tâbî olurlar. Öfke, kin bunlardan 2 tanesidir. Başka insanlara kin beslemek, başka insanlardan nefret etmek, başka insanlara karşı öfke dolu yaşamak, onları kırmak; bunların hepsi asıl bunları yapan kişileri rahatsız eden bir hüviyet taşır.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey açık ve kesindir: Sevmek. Allahû Tealâ:

- “Seviniz.” diyor
- “Sevdiriniz.” diyor
- “Nefret ettirmeyiniz.” diyor.
- “Nefret etmeyiniz.” diyor.

“Seviniz ve sevdiriniz.” diyor. Birbiriyle kavga eden kişilerin birbiriyle kavga etmesine engel olmaya çalışın demiş oluyor. Onları biraraya getirip aralarındaki anlaşmazlığı düzeltmemizi istiyor Allahû Tealâ. Sevdirinizden murad bu.

“Nefret etmeyiniz,” diyor “Nefret ettirmeyiniz.” diyor. Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın isteği açık ve kesin olarak bir hüviyet taşımıyor mu? İstiyor ki; herkes mutlu olsun. İstiyor ki; herkes Allah'a inansın. İstiyor ki; herkes bunları yaparak Allah’ın cennetine girsin. Bu dünyada bir insan ne kadar yaşar? 100 sene yaşadığını düşünelim. Daha fazla yaşadığını düşünelim. Ne yazar sevgili kardeşlerim? Cennet ve cehennem sonsuza kadar devam edecek olan bir hüviyet taşır.

Öyleyse bütün insanların Allah yolunda mutlu olması Allah'ın temel hedefidir. İşte bu mutluluğa bizler de katkıda bulunursak, yani etrafımızdaki herkese en güzel davranışlarla hitap edersek, onların bizimle olan konuşmalarının her birinde onları mutlu edecek standartlar oluşturmaya başarabilirsek, o zaman biz onları mutlu eden insanlar olarak, onlar tarafından seviliriz sevgili kardeşlerim! Sevilenler, sevenler tarafından mutlu edilecek olan insanlardır.

Öyleyse hepimiz sevilmenin bir çaresini bulmalıyız. Nefret edilenlerden asla olmamalıyız. İnsanları sevmeliyiz ve onların en güzel standartlarla bizimle beraber olmalarını mutlaka oluşturmalıyız. Sevgili kardeşlerim! Bunu kuvveden fiile çıkardığınız zaman Allahû Tealâ’nın size ne kadar büyük yardımcı olacağını göreceksiniz. Allah başkalarına yardım için çalışanlara yardım eder. Şeytan da başkalarını mutsuz etmek için çalışanlara yardım eder.

Öyleyse Allah ile olan ilişkileriniz; önemli olan bu sevgili kardeşlerimiz! Allahû Tealâ hepinizi çok ama çok seviyor. Bu sevgi halesi içinde Allahû Tealâ’nın bizden istediği şey sizin vücuda gelecek olan suallerinize cevap vermektir. Suallerinizi bekliyoruz sevgili kardeşlerimiz! Allah hepinizden razı olsun.

Benzer konular