Tövbe aldıktan sonra görevlerimizi yapamazsak günaha girmiş olur muyuz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Tövbe aldıktan sonra görevlerimizi yapamazsak günaha girmiş olur muyuz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Tövbe aldıktan sonra görevlerimizi yapamazsak günaha girmiş olur muyuz?

Görevlerin yapılmaması Allahû Tealâ’nın farz emri olduğu cihetle; namaz kılmak farzdır, oruç tutmak farzdır, zekât vermek farzdır, hacca gitmek farzdır, kelime-i şahadet getirmek farzdır. Ama şartlara göre ve kişilerin imkânlarına göre bu farziyetler değişik hüviyetler taşır. Parası olmayan bir insan hacca gidemiyorsa, Allahû Tealâ onu o istikamette negatif olarak bir değerlendirmeye tâbî tutmaz.

Sevgili kardeşlerim! Hepiniz için bir aslî görev olmalı. Bu görev başka insanları hatta başka dîn mensuplarını sevmektir. Unutmayın ki sevgili kardeşlerim, hepiniz için sevmek, başka insanları mutlu etmek aslî vazifedir. Sizler için de hepiniz için aynı şey söz konusu. Seveceksiniz ki; sevilesiniz. İşte bütün insanlar için Allah ile olan ilişkilerde söz konusu olan şey, bütün insanların birbirini sevmesidir ve bu sevgiyi gizlememesidir. Ortaya koymasıdır ki; böylece karşı taraf sevildiğini anlasın.

Hz. Musa da bir peygamber olduğuna göre, Hz. İsa da bir peygamber olduğuna göre îmânımız tamdır. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) de bir peygamber olduğuna göre neden peygamberleri inkâr edelim ki? Ayrıca Tevrat’ı da inceledik, Kur’ân-ı Kerim’i de inceledik, İncil’i de inceledik ve gördük ki:

• Allah'a ulaşmayı dilemek,
• Mürşide tâbiiyet,
• Ruhun Allah’a ulaşması,
• Fizik bedenin teslimi,
• Nefsin teslimi,
• Muhlis olmak,
• Ve iradeyi Allah’a teslim etmek,

Tevrat’ta da mevcut, İncil’de de mevcut, Kur’ân-ı Kerim’de de mevcut. Öyleyse biz bir müslüman olarak Hz. Musa’nın da Hz. İsa’nın da peygamber olduğunu kesin olarak kabul etmek mecburiyetindeyiz.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ düşmanlık istemiyor. Allahû Tealâ dostluk istiyor. Unutmayalım ki kanun; “Seversek seviliriz.” şeklinde. Nefret edenlerden nefret edilir. Sevenler sevilir. Hepiniz için güzellikler bütün boyutlarıyla açık. Hepinizin Allah İndi’nde bir yeri var. İnsanlar Allah’ın söylediklerini, koyduğu emirleri unutmuşlar ve ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslim müesseseleri zaman içerisinde insanların çok büyük bir kesimi tarafından unutulmuş. Oysaki Tevrat’ı da İncil’i de Kur’ân-ı Kerim’i de bu açıdan incelediğimiz zaman, üçünde de 7 safha ve 4 teslim tam olarak yer almıştır. İşte; “Hz. Musa benim peygamberim değildir. Hz. İsa benim peygamberim değildir. Ben onları peygamber olarak kabul etmem.” ifadesi büyük bir yanlışı ifade eder sevgili kardeşlerim! Çünkü Kur’ân-ı Kerim’de de Hz. Musa’nın da Hz. İsa’nın da bir peygamber olduğu açık ve kesin bir şekilde yer almıştır. Hiç kimse Kur’ân’da bu yer aldıktan sonra bunun aksini iddia edemez.

Öyleyse hepimiz doğruları söylemeliyiz ve “Bir başka dînin mensubu benim dostum olamaz.” şeklindeki biri ifadeyi tamamen aklımızdan çıkarmalıyız. Tam aksine, onlarla dostluğumuzu sağlam bir temelde kurmalıyız ve dünya sulhu böylece oluşacaktır. Bunu bilmeliyiz. Bu devrede dünya sulhu kurulacaktır ve bu standartlar içinde kurulacaktır sevgili kardeşlerim! Hepiniz bu konuda yardımcı olmalısınız. Bileceksiniz ki, ne museviler ne hristiyanlar; biz onlara düşman olmayız. Onların arasında bize düşman olacaklar varsa, bu onların problemi. Ama biz onlara düşman olmayız. Çünkü biz biliyoruz; Hz. Musa da peygamberdir, Hz. İsa da peygamberdir. Dînî kitapları bizimkinden farklı gibi görünüyor. Ama realiteye baktığımız zaman aynı esasları görüyoruz:

• Allah'a ulaşmayı dilemek
• Mürşide tâbiiyet
• Ruhun Allah’a teslimi
• Fizik bedenin teslimi
• Nefsin teslimi
• Muhlis olmak
• Ve iradeyi Allah’a teslim etmek

Hepsi Tevrat’ta da var, İncil’de de var. O zaman ayrıcalık kalıyor mu sevgili kardeşlerim? Aslında dînlerin birleştirilmesi söz konusu olmalı. Böylece dünya sulhunun kurulması kesin bir hüviyet kazanır.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın İndi’nde yapılması lâzımgelen görev budur.

Allah razı olsun.

Benzer konular