Ben Allah'a ulaşmayı nasıl dilemeliyim? Bunun kalbimden olduğunu nasıl anlayabilirim?

Anasayfa » Ana Sayfa » Allah'a Ulaşmayı Dilemek » Ben Allah'a ulaşmayı nasıl dilemeliyim? Bunun kalbimden olduğunu nasıl anlayabilirim?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Ben Allah'a ulaşmayı nasıl dilemeliyim? Bunun kalbimden olduğunu nasıl anlayabilirim?

Allah razı olsun. Bir insanın Allah’tan istediği şey şöyle olmalı: “Yarabbi! Nasıl Senin ermiş evliyan varsa…” Aslında “evliyaların” demem lâzım. Çünkü dilimize yanlış girmiş kelime.” Evliya kelimesi çoğuldur. Bu kelimenin aslı velîdir. “Dost” mânâsına gelir. “Velîyullah” demek “Allah’ın dostu” demek. Velî kelimesi de tek başına “Allah’ın dostu” mânâsını ifade ediyor. Çünkü insanlar arasında böyle bir hüviyet taşıyor.

Sevgili kardeşlerim! Şunu usûl haline getirebilsek, “Ben başka insanları mutlu etmek için yaratıldım. Biliyorum ki; ben onlara ne kadar mutluluk ulaştırabilirsem mademki her birine ulaştırdığım mutluluğun aynını ben yaşayacağım, öyleyse 10 kişiye her birine ‘A’ kadar mutluluk vermek suretiyle onlara yardımcı olursam, ben onların toplamı kadar yani ‘10A’ kadar mutlu olmak imkânının sahibiyim demektir.”

Etrafınızda her zaman insanlar vardır. Sizin dostunuz olsunlar veya olmasınlar, tanıdığınız olsunlar veya olmasınlar herkesi mutlu etmeye çalışmalısınız sevgili kardeşlerim! İnsanlara verdiğiniz mutluluğun aynını mademki Allahû Tealâ da size verecek, o zaman o insanlara, onları mutlu edecek olan herşeyi ulaştırmaya çalışmalısınız. Bir defa bu bir diğergâmlık ifadesidir. Yani başka insanları mutlu etme gayretini ifade eder. Bu onların mutluluğunu sağlamaktır. Ama Allah’ın bir kanunu var. “Kime ne kadar mutluluk verebilirseniz, Ben de sizi o kadar mutlu ederim. Ben de sizi o kadar mutlu ederim.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse bir insanın etrafında 10 kişi varsa, 10 kişiye, ‘A’ kadar mutluluk veriyorsa her birine, kendisi ‘10A’ kadar mutlu olacaktır. İşte Allah’ın bu kanunlarını hiç unutmayın sevgili kardeşlerim! Neden başkalarını mutlu ederek sizin de mutlu olmanız imkân dahilindeyken, böyle yapmayacaksınız da başkalarına yanlış davranıp onları üzecek misiniz sevgili kardeşlerim? Bunun neticesinde onlara verdiğiniz üzüntü ne kadarsa sizin de onların toplamı kadar üzüntüye maruz kalacağınızı biliyorsunuz, değil mi?

Öyleyse sevgili kardeşlerim! Yapmanız lâzımgelen şey, onlar ‘size kötü davrandı’ diye sizin de onlara kötü davranmanız değildir. Tam aksine, özellikle size kötü davranan insanlara çok daha güzel bir şekilde, başkalarına davrandığınızdan daha güzel, onu daha fazla mutlu edecek bir hüviyette yaklaşmalısınız. Ona bu mutluluğu ulaştırdığınız zaman, hele size kötülük eden birisiyse bu, o kişinin elinde olmayarak bunu mutlaka düşüneceğini bilin: “Ben ona şöyle şöyle davrandım. Hep onu üzdüm. Ama onun bugüne kadar olan davranışlarında beni üzebilecek olan hiçbir davranış biçimi hiç oluşmadı. O zaman bu benim için çok yabancı bir şey. Mademki başkalarının bana kötü hareket etmesi sebebiyle hep ben de onlara kötü davranıyorum, o zaman acaba bu bir yanlışlık olabilir mi? Ama benim öğrendiğim bana kötü davranana ben de kötü davranmak hakkının sahibiymişim. O zaman kötü davranırım.”

İşte böyle düşünen bir insanla karşılaştığınız zaman ona deyin ki: “Çok güzel bir noktayı yakalamışsın. Sana kötü davranan insana kötü davranmak hakkının sahibisin. Ama sana iyi davranan bir insana iyi davranmak mecburiyetindesin. Çünkü o sana güzel davranıyorsa sen de ona iyi davranmalısın ki; ondan sonraki davranışları da sana hep en güzel hüviyette ulaşsın. Seni mutlu edecek olan bir özelliği korusun.”

Sevgili kardeşlerim! Bu istikamette bir faaliyet insanı mutluluğa götürür. Huzur içinde yaşatır. En güzeli, o mutlu etmek istediğiniz kişiyi mutlu edebilseniz de mutlu edemeseniz de eğer gayretiniz samimiyse, gerçekten onu mutlu etmek istikametinde bir gayretin sahibi olduysanız, Allahû Tealâ size mutluluğu mutlaka yaşatır. Burada başarı kazanan kişinin mutluluğu daha üst seviyededir. Başarı kazanamayan insan da Allahû Tealâ tarafından mutlu edilir.

Sevgili kardeşlerim! Her halükârda insanların bu hedeflere yönelmesini temine çalışın. Hepimiz bu istikamette bir gayretin sahibi olursak, başka insanlara mutluluğu anlatırsak: “Etrafındaki herkes senin için bir mutluluk kaynağıdır. Sen onlara güzel davranırsan, onlar da sana güzel davranmak gereğini önünde sonunda mutlaka duyacaklardır. İşte o zaman bir kişi daha kazandın. Bir dost daha kazandın.”

Sevgili kardeşlerim! Bunu etrafınızdaki herkese telkin edin. Ama bunu telkin ederken sizin gayretleriniz de açık ve kesin bir şekilde görülmeli. Size iyi davranan insanlara iyi davranmak zaten eşyanın tabiatına uygun bir sonuçtur. Biz onun ötesini istiyoruz. Size kötü davrananlara da iyi davranmanızı istiyoruz. Onlara da mutlu etmeye çalışmanızı istiyoruz ki; onlar çok daha üst seviyede bir noktaya ulaşabilirler; idrâk açısından, olayların idraki açısından. Çünkü o kişi size kötü davranmıştır. Kötülük etmiştir. Ama o kötülüğün arkasından, o da sizden bir kötülük gelebileceğini düşünürken, bunu tabiî görürken hiç umut etmediği bir olayla karşılaşıyor. Siz ona kötü davranmıyorsunuz. Siz ona onu mutlu edecek olan davranışlarla cevap veriyorsunuz. Bu cevap verme tarzınız devam ederse onun kötü davranışlarının yavaş yavaş aşağı düşeceğini ve sizin onun bütün kötü davranışlarına rağmen, ona her seferinde onu mutlu edecek, memnun edecek cevaplarınız, onu yavaş yavaş ait olduğu şeytanın tesir sahasından dışarıya alacaktır. Allah’ın tesir sahasına gerçekten ulaştıracaktır. Zaten o kişi, o arkadaşınız sizin ona gösterdiğiniz başka insanlara benzemeyen davranışlarınız sebebiyle size merakla bakıyordur. Yani o size kötü davransa da siz ona iyi davranabiliyorsanız, “Olmaz böyle bir şey. Bu gösteriş yapıyor.” diyecektir. Gene deneyecektir. Size bir kötü davranışta daha bulunacaktır. Siz ona gene iyi davranışlarla cevap vereceksiniz. 3, 4, 5, 10… Bakacaktır ki; bütün kötü davranışları kendisine geri dönen güzel davranışlarla son buluyor. O zaman anlayacaktır ki: “Bu onlardan birisi değil. Bu benim tanıdığım insanlardan birisi değil. Bu farklı bir kişi. Çünkü benim bugüne kadarki deneylerim bana onu verdi ki; ben başkasına kötülük ettiğim zaman, o başkaları da bana kötülük ediyor. Hatta benim kötülük etmediğim insanlar da bana kötülük edebiliyor. Ama bu kişiye ben kötülük ettim. Bana kötülükle cevap vermedi. Güzel davranışlarla cevap verdi. İnanamadım. Tekrar kötülük ettim. Gene güzel bir davranış geri geldi. Tekrar kötü bir davranışta bulundum. Gene güzel bir davranış geri geldi. O zaman bu kişi benim tanıdığım insanlara benzemiyor. Acaba arkasında ne var? Bu kişiyi böyle davranmaya iten nedir? Neden ben onun gibi değilim de o bu standartların sahibi, ben değilim?”

Sevgili kardeşlerim! Çok basit sonuç. Birisi Allah’ın tesiri altında, ötesi şeytanın tesiri altında. İşte sevgili kardeşlerim! Allah’ı düşünün. O’na yaklaşın. Yaklaşmanın en güzel yolu günlük zikir sayısını arttırmaktır.

Sevgili kardeşlerim! Bir defa mürşide tâbî olmak şarttır. Bütün insanlar için mürşid asıldır. Unutmayın! Bu sebebe dayalı olarak bütün Osmanlı padişahları mutlaka bir mürşide tâbî olmuşlardır. Onların “lala” dedikleri insanlar, işte o mürşidlerdir. Osmanlı İmparatorluğu boyunca bütün padişahların hepsinin mürşidi olmuştur. Osmanlı deyince ordu bütünüyle tasavvuftandı. Hangi meslek grubu olursa olsun, her birisi mutlaka tasavvuftandı. Devler memurları tasavvuftandı. Saray erkânı, padişah da dahil olmak üzere hepsi tasavvuftandı. Bu sebeple Osmanlı İmparatorluğu bir cihan hâkimiyeti kurmayı başarmıştır. Çünkü Allah hep onlarla beraber oldu.

Sevgili kardeşlerim! Ne zaman ki, Allah’ın güzelliklerini bir kenara bırakarak insanlar Allah’tan uzaklaşmaya başladılar, o zaman mutsuzluklar adım adım yerleşti. İşte sevgili kardeşlerim! Osmanlı İmparatorluğu boyunca hep Allah ile beraber olan (tekrar edelim) bütün ordu tasavvuftandı. Bütün esnaf tasavvuftandı. Saray erkânı tasavvuftandı. Tüm padişahlar tasavvuftandı. Sevgili kardeşlerim! Ve sonsuz bir doğruluk, dürüstlük ve başkalarını mutlu etme gayreti Osmanlı boyunca hep devam etti.

Sevgili kardeşlerim! Cumhuriyet’in başlangıç noktalarında biz ilkokulda öğrenciydik ve öğretmenlerimiz bize Allah’ın olmadığını ispata çalışırlardı. Meselâ derlerdi ki: “Allah’tan para isteyin, bakalım. Allahû Tealâ size para verecek mi?” Toplu halde sınıf para isterdik Allahû Tealâ’dan. Para falan gelmezdi tabiî. “Şimdi benden isteyin.” derdi ve ondan istediğimiz zaman, o zamanki parayla birer kuruş para verilirdi.

Sevgili kardeşlerim! Allah’tan ayrılan bir ülke mutluluğunu devam ettiremez. Allah herşeyin sahibidir. Özellikle mutluluk Allah’sız hiçbir zaman oluşamaz. İşte insanların bu hüviyetteki davranış biçimleri bir hedefe yönelik sevgili kardeşlerim! O zaman insanların davranış biçimlerine bakarak, onların Allah ile hangi ölçüde ilişkide olduğunu sezmeniz her zaman mümkün.

Sevgili kardeşlerim! Öyle bir hayat yaşamalısınız ki; bu hayatta hep bir hedefiniz var: Başka insanları mutlu etmek. Her tecrübede, başkalarına yaptığınız her güzel davranışın arkasından Allahû Tealâ’nın size huzur verdiğini, başkalarını üzen davranışlarınızın arkasından da huzursuzluk verdiğini tecrübe ettikçe, yavaş yavaş başkalarını rahatsız edecek davranışlardan mutlaka uzaklaşırsınız. İşte sevgili kardeşlerim, hayatınız o zaman başlar. Allahû Tealâ’nın Osmanlı’ya verdiği o dünya hâkimiyetinin arkasındaki aslî unsuru o zaman çözersiniz.

Sevgili kardeşlerim! Allah ile olun. Allahû Tealâ hepinizi en güzel standartlarda hedeflere ulaştırır.

Allah razı olsun.

Benzer konular