Kur’ân-ı Kerim’in doğru anlaşılmasında mürşidin rolü nedir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Kur’ân-ı Kerim’in doğru anlaşılmasında mürşidin rolü nedir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Kur’ân-ı Kerim’in doğru anlaşılmasında mürşidin rolü nedir?

Sevgili kardeşlerim! Kur’ân-ı Kerim’in doğru anlaşılmasında en büyük rolü mürşid oynar. Neden? Çünkü irşad makamının sahibi, Allahû Tealâ tarafından kendisine bu makam verilmişse o, Allah’ın en yakınlarından biridir. Her an Allah’a sormak imkânının ve aynı zamanda yetkisinin sahibidir. Böyle olunca ne olur? Böyle olunca problemler kalkar. Çünkü kişinin yapacağı şey sadece Allahû Tealâ’dan sormaktır: Hangi olay karşısında ne yapması lâzım? Olayların çeşidi ne olursa olsun, Allahû Tealâ hepsinin üstesinden gelecek olan imkânların her zaman sahibidir. Allahû Tealâ’dan hedef tayini isteyen, yapılması lâzımgelen şeyleri Allah’tan soran insanlar O’ndan cevabı alırlar ve gerekeni derhal ifa ederler, yerine getirirler. Onlar dünyadaki en mutlu insanlardır. Neden? Çünkü Allah ile her an konuşmak imkânının sahibidirler. Çünkü Allahû Tealâ bilinmeyenleri, insanlar tarafından bilinmeyenleri de bilendir. Bütün dertlerin çaresi Allah’ta mevcuttur. Ama kim ne kadarına lâyıksa Allahû Tealâ onlara o kadar verir. Peki, Allah’ın dostları hastalanmazlar mı? Hastalanırlar. Onlar da başkaları gibi hastalanırlar. Ama Allahû Tealâ onları özel şekilde korur. Onlar hastayken de mutluluklarını devam ettirebilenlerdir.

Sevgili kardeşlerim! Herkes için yapılması lâzımgelen şey başka insanları, etrafınızdaki herkesi mutlu etmeye çalışmaktır. İşte böyle bir dizayn büyük ölçüde hedefine ulaşır. Yani insan başka insanları büyük ölçüde mutlu edebilir.

Sevgili kardeşlerim! Bir tarafta nefret etmek var; nefsin belki en büyük afeti. Bir tarafta sevmek var; ruhun en büyük hasleti. Öyleyse hepimiz ruhumuzun bu sevmek hasletini en büyük boyutlara taşımalıyız. İnsanları çok sevmeliyiz. Çok sevmeliyiz ki; onları mutlu edelim ve kanunun gereği olarak, Allah’ın koyduğu kanunun gereği olarak her birine verdiğimiz mutluluğun aynını biz de yaşayalım. Öyleyse ne kadar çok insana mutluluk verebiliyorsak, onların toplamı kadar mutluluğu yaşayan biz oluruz sevgili kardeşlerim! Bu Allahû Tealâ’nın çok büyük bir ni’metidir. Bütün insanlar için geçerlidir. Allahû Tealâ’nın bu konudaki dizaynı hepimiz için bir açık kapıdır: Mutluluk kapısı… Allahû Tealâ istiyor ki; mutlu olun. En kolay yolu başkalarını mutlu ederek mutlu olmaktır. Ne kadar köfte o kadar ekmek! Etrafınızdaki insanlara ne kadar çok mutluluk ulaştırabilirseniz, onların hepsine birden verdiğiniz mutluluğun aynını siz de yaşayacağınız cihetle, her birinin yaşayacağı mutluluğun belki 20 katını, belki 30 katını siz yaşarsınız. Bu, her an beraber olduğunuz insanlara bağlıdır.

Sevgili kardeşlerim! Ne kaybederiz? Başka insanların mutluluğuna kendimizi adasak, hep onları mutlu etmek için çalışsak, bu hedefe dayalı olarak büyük bir gayretin sahibi olsak sonuçta hep kazanan biz oluruz. Mademki her birine verdiğimiz mutluluğun aynını Allahû Tealâ bize de yaşatıyor, öyleyse ne kadar çok insana mutluluk ulaştırabilirsek o kadar çok mutlu biz oluruz. Demek ki, ipler başkalarının elinde değil, ipler bizim elimizde.

İşte nefsimizin kıskançlık afeti, kibir afeti, öfke afeti ve başka afetlerin de bu istikamette tesir sahasını oluşturması bizi devamlı huzursuz eder. Başkasını üzecek bir davranışta bulunduğumuz zaman o kişi üzülür. Ama Allahû Tealâ buna biz sebebiyet verdiğimiz için bize de üzüntü verir. Biz de üzülürüz. O yanlışı yaptığımız için, o kardeşimizin kalbini kırdığımız için biz de üzülürüz. Peki, kolayı var mı? Tabiî var. Eğer başkalarını huzursuz edecek olan davranışlardan kendimizi koruyabilirsek, o zaman hep kazanırız. Mümkün mü? Neden denemiyorsunuz sevgili kardeşlerim? Deneyin ve mümkün olduğunu siz de görün. Yeter ki Allah’a verdiğiniz sözü yani; “Ben başkalarını mutlu edeceğim. Onlar da beni mutlu etsinler.” tarzında verdiğiniz sözü Allahû Tealâ sizden bekler. Onu tatbik etmenizi bekler. Onu en güzele ulaştırmanızı bekler ve mutluluk hepiniz için herkese ulaştırılması lâzımgelen ama asıl sizi mutlu edecek olan bir hüviyet taşır. Çünkü siz ne kadar çok insana, ne kadar çok mutluluk verebilirseniz onların toplamı kadar mutluluğu siz yaşarsınız; bu sizin tatbikatınız. Bir de karşı taraftan alacağınız cevaplar var. Kime mutluluk verirseniz ondan size mutluluk cevabı gelir. O da sizi mutlu etmeye çalışır. Kime huzursuzluk verirseniz, kimin kalbini kırarsanız, kimi kızdırırsanız onlar da size aynı şekilde davranacaklardır. O zaman kötü davranan kötü bir davranışla muhatap olur. Güzel davranan güzel bir davranışa muhatap olur.

Öyleyse sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın mutluluk ilacı başkalarını mutlu etmektir. Ne kadar köfte o kadar ekmek! ‘A’ya ne kadar mutluluk verebilirseniz aynı mutluluğu siz de yaşarsınız. Ama siz ‘B’ye de mutluluk vermek imkânının sahibisiniz. ‘C’ye de mutluluk vermek imkânının sahibisiniz. ‘D’ye de mutluluk vermek imkânının sahibisiniz.

Öyleyse hepinize kapılar ardına kadar açık sevgili kardeşlerim! Mutlu olmak başkalarının elinde değil, mutlu olmak sizin elinizde. Bir insanı mutlu etmek için ona bir hediye götürdünüz. İşte o kişi mutlu oldu. O kadarla kaldı mı? Hayır, kalmadı. Çünkü onun mutlu olduğunu gördüğünüz zaman asıl siz mutlu olursunuz. “Ne iyi etmişim de gelmişim. Bu kardeşimize ihtiyacı olan bu hediyeyi almışım. Ne kadar sevindiği gözlerinden belli değil mi?” diye düşündüğünüzde, onun sevinmesi sizi de sevindirecektir. Herşey en güzel şeklini alacaktır.

Öyleyse sevgili kardeşlerim! Sevelim ki; sevilelim. Ancak sevenler sevilir ve eşyanın tabiatına uygun olarak ikinci sonuç da gerçekleşir. Nefret edenlerden de nefret edilir.

Allah razı olsun.

Benzer konular