Bazı insanlar nefsin hastalıklarından bahsedildiğinde kalplerinin temiz olduğunu söylüyorlar. Acaba gerçekten o kişilerin kalpleri temiz midir? Nefsin afetleri yok mudur?

Anasayfa » Ana Sayfa » Nefs » Bazı insanlar nefsin hastalıklarından bahsedildiğinde kalplerinin temiz olduğunu söylüyorlar. Acaba gerçekten o kişilerin kalpleri temiz midir? Nefsin afetleri yok mudur?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Bazı insanlar nefsin hastalıklarından bahsedildiğinde kalplerinin temiz olduğunu söylüyorlar. Acaba gerçekten o kişilerin kalpleri temiz midir? Nefsin afetleri yok mudur?

Hiç kimse mürşidine tâbî olmadıkça nefsinin kalbindeki afetleri temizleyemez. Bütün insanların yapması lâzımgelen şey: Hacet namazını kılıp, mürşidlerini Allah’tan sormaları, sonra da o mürşide veya mürşidin bir vekiline tâbî olmaları ve arkasından da zikirlere başlamaları konunun temelini teşkil eder. Zikir yoksa hiç kimse ne ruhunu, ne fizik bedenini, ne nefsini, ne iradesini Allah’a teslim edemez. Teslimin gerçekleşebilmesi mutlaka ‘zikir’ adı verilen bir tatbikatın yeterli seviyede gerçekleşmesini icap ettirir.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ kanunlarını koymuş. Biz de sizlere Allah’ın kanunlarını öğretiyoruz. Ama birçok dîn adamı “İslâm’ın şartı 5’tir.” diye size gelirlerse, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek, güzel! Ona soracaksınız:

-“Namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, hacca giden ve kelime-i şahadet getiren bir insan, İslâm olmuş mudur? İslâm olmak şerefine ulaşmış mıdır?” Bunu soracaksınız sevgili kardeşlerim! O muhtemelen diyecektir ki:

-“Evet. Namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, hacca giden ve kelime-i şahadet getiren kişi bu şerefe ulaşmıştır.”

Hayır, ulaşmamıştır. Hiç kimse Allah’a ulaşmayı dilemeden, onun ruhu vücudunu terk edip de Allah’a doğru yola çıkamaz. Ve tabiî, bunun tabii sonucu olarak da ruhu asla Allah’a ulaşamaz. O kişi evliya olamaz. O kişi ruhunu Allah’a ulaştırabilen bir kişi değildir. İslâm’ın 5 şartını yapar o; namaz kılar, oruç tutar, zekât verir, hacca gider ve kelime-i şahadet getirir. Tamam. Ama İslâm ‘teslim olan’ demek.

Böyle olan insanlara siz soracaksınız:

-“İslâm ‘teslim olan’ demek değil mi?” Hiç birisi buna ‘hayır’ diyemezler.
 
-“Evet, İslâm ‘teslim olan’ demek.”
 
-“Tamam. Sen şimdi bana söyleyebilir misin Allah’a neyini teslim ettin? Ruhunu mu? Fizik bedenini mi? Nefsini mi? İradeni mi Allah’a teslim ettin? Bir defa mürşidine tâbî oldun mu ki; ruhun vücudundan ayrılsın da Allah’a doğru yola çıksın, katları birer birer aşsın, 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7. gök katını aşsın da 7 katta 7 tane âlemden geçsin, Sidretül Münteha’ya ulaşsın, oradan da Allah’ın Zat’ına ulaşsın?”

Bu söylediğiniz şeyler onlara çok garip de gelebilir. Ama hepsi Kur’ân-ı Kerim standartları.

Sevgili kardeşlerimiz! Sevindiğimiz şey şurası ki; biz dînimizi insanlardan öğrenmedik. Biz dînimizi Allah’tan öğrendik. Her an O’nunla konuşmak imkânının da sahibiyiz. Her an Allah ile konuşabiliriz. Bu, Allahû Tealâ’nın bize en büyük mükâfatıdır. Ama başka insanlara bunları öğretebilmek için buna Allahû Tealâ kapı açıyor. O’nunla konuşmak imkânını sağlıyor ki; onlar bize sorduğu zaman biz de Allahû Tealâ’ya soralım da aldığımız cevabı o kişiye ulaştıralım.

Sevgili kardeşlerim! Allah’ın istediği şey açık ve kesin. Bütün insanların mutlu olmasını istiyor. Ve Tevrat da İncil de Kur’ân-ı Kerim de bu mutluluğu insanların yaşayabilmesi için indirilmiştir.
 
Allah razı olsun.

Benzer konular