Allah'ın ipine sımsıkı sarılmak ne demektir, burada mürşidin görevi nedir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Allah'ın ipine sımsıkı sarılmak ne demektir, burada mürşidin görevi nedir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allah'ın ipine sımsıkı sarılmak ne demektir, burada mürşidin görevi nedir?

- Tekrar eder misin? Anlaşılamadı.

- Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak ne demektir? Burada mürşidin görevi nedir?

 Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak demek, mürşide sımsıkı sarılmak demektir, birinci açıdan baktığımız zaman. Neden? Eğer o kişi bir mürşide tâbî olmamışsa hiçbir zaman hedefine ulaşamaz. Bir insanın hedefi nedir? Hedefi teslimdir. Dînimizin adı, İslâm dîni yani teslim dîni.

Önce ruhumuzu Allah’a teslim edeceğiz, 1.
Sonra fizik bedenimizi Allah’a teslim edeceğiz, 2.
Sonra nefsimizi Allah’a teslim edeceğiz, 3.
Sonra irademizi Allah’a teslim edeceğiz, 4.

Her bir teslim bizim gayretimizle sonuçlanacaktır. Ama teslimin var olabilmesi için mürşidimizin var olması lâzım. İşte bütün insanların yapması lâzımgelen davranış biçimi burada kendisini gösteriyor. O kişi Allah’ın emirlerini yerine getirmek üzere harekete geçmelidir. Ve dîninin teslim dîni olduğunu en açık biçimde ispat etmelidir. İşte bir tarafta İslâm’ın 5 şartı var:

1- Namaz kılmak,
2- Oruç tutmak,
3- Zekât vermek,
4- Hacca gitmek,
5- Kelime-i şahadet getirmek.

Ne yazık ki İslâm âleminde İslâm bu 5 şarta indirgenmiştir. Hâlbuki Kur’ân-ı Kerim’deki statü 7’li bir sistemi ifade eder. Bu namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek ve kelime-i şahadet getirmek standartlarına ilâve,

6- Allah’a ulaşmayı dilemek.
7- Ve Allah’a teslim olmak; ruhu, fizik bedeni, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek söz konusudur.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, hepimiz için görevler var. Bu görevlerden biri de öksürmek. Eğer öksürüğümüz geldiyse, öksüreceğiz. Sevgili kardeşlerim! Bu vesile ile hepinizi çok ama çok sevdiğimizi ifade etmek istiyoruz. Öksürmek de bir ihtiyaç. Şu anda sevgili kardeşlerim, bizler nasıl bir form içindeyiz? Bir sevgi seli akıyor sevgili kardeşlerim! Bizden size doğru, sizlerden de bize doğru, sizlerin her birinden diğer bütün kardeşlerine doğru bir sevgi seli akıyor. İşte Allah'ın’istediği şey budur sevgili kardeşlerim: Kayıtsız şartsız sevmek!

“İyi ama o beni sevmiyor.” Eğer onun seni sevmemesine rağmen, sen onu sevmeye devam edebilirsen ve her vesile ile onu ne kadar sevdiğini ispat edebilirsen bir süre sonra onun da seni sevdiğini garantili olarak göreceksin. Öyleyse sevgili kardeşlerimiz, yapmamız lâzımgelen şey başkalarında kusur aramak değil. “O bana böyle böyle davrandı da ben onu onun için sevmiyorum.” Tamam. Onu kaybetmiş oluyorsun. Oysaki onun sana kötü davranmasına rağmen sen ona güzel davranarak yaklaşabilirsen bir süre sonra onun da seni sevdiğini mutlaka gerçekleştirirsin.

Sevgili kardeşlerimiz! Bütün insanlar için Allahû Tealâ sevgi faktörünü öne sürüyor. Her şeyden evvel kişinin Allah’ı sevmesi, sonra bu kişinin mürşidini sevmesi, sonra bu kişinin etrafındaki insanları sevmesi; hepsi sevgi dolu bir beraberliği ifade ediyor. Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey sevmek olduğu cihetle bunu mutlaka gerçekleştirmek hepimizin üzerine vazifedir. Bunun zevkini yaşamaya başladığımız zaman Allah’ın neden böyle istediğini tam olarak idrak etmiş oluruz. Çünkü Allahû Tealâ, herkesin mutlu olmasını istiyor.

Sevgili kardeşlerimiz! Sevgisiz bir mutluluk asla mümkün değildir. Mutluluk, sevgiyle beraber yaşanır. Mutluluğun ulaştıracağı yer sevgidir. Sevginin ulaştıracağı yer mutluluktur. Bütün insanlar için Allah’ın ifadesi budur. İnsan olarak yaratıldık. Allahû Tealâ insan olarak yaratılan bizlere bir ruh vermiş, o ruhu Allah’a teslim etmemizi istiyor.
Evvelâ onu teslim ettik. Sonra fizik bedenimizi teslim etmek istiyor, onu, sonra nefsimizi, sonra irademizi Allah’a teslim etmek hepimizin üzerine borçtur.

İşte Allahû Tealâ’ya onun emrettiği biçim ve vasıflarda yâr olabilirsek, o zaman ruhumuzu da fizik bedenimizi de nefsimizi de irademizi de birer birer Allah’a teslim ederiz. Allahû Tealâ bu sebeplere dayalı olarak dînimize “İslâm dîni” diyor. Yani teslim olanların dîni. Öyleyse İslâm’ı, İslâm’ın 5 şartından ibaret saymak; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek ve kelime-i şahadet getirmekten ibaret saymak bir büyük hatadır ve insanların aslî hedefini kaybettiren bir korkunç tuzaktır.

Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ:

Ruhumuzu Allah’a teslim etmemizi farz kılmıyor mu?
Fizik bedenimizi teslim etmemizi farz kılmıyor mu?
Nefsimizi teslim etmemizi farz kılmıyor mu?
İrademizi teslim etmemizi farz kılmıyor mu?

Hepsi farz! Ama cennete gitmekse söz konusu, kişinin daha: “Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, ruhumu ulaştırmayı bana nasip kıl.” dediği anda, 1. kat cennetin sahibidir. Böyle bir şey onu mutlaka mürşid sevgisine götürecektir. Ve mürşidine ulaşıp tâbî olduğu anda 2. kat cennetin sahibi olacaktır. Ve ruhu vücudunu terk edecektir, Allah’a doğru yola çıkacaktır. Ve bu ruh mutlaka 7-8 aylık bir devrenin sonunda Allah’a ulaşacaktır.

İşte kişi:

Allah’ın temel emri olan ruhu, Allah’a ait olan Allah’ın ruhunu Allah’a teslim etmiş olur.
Sonra fizik bedenini teslim edecektir.
Sonra nefsini teslim edecektir.
Sonra muhlis olacaktır.
En sonra da iradesini Allah’a teslim edecektir.

Böylece Allahû Tealâ’nın teslimler dizisi tamamlanacaktır. Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslimi. Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ bu hedeflerin gerçekleşmesini istiyor.

Evet, sevgili kardeşlerim, dinliyoruz inşaallah.

Benzer konular