Allah’a ulaşma dileğimizi kalbimize nasıl indirebiliriz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Allah'a Ulaşmayı Dilemek » Allah’a ulaşma dileğimizi kalbimize nasıl indirebiliriz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allah’a ulaşma dileğimizi kalbimize nasıl indirebiliriz?

Allah’a ulaşma dileğini gönülden dileyerek…

Biri var: “Yarabbi, ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum.” Aslında kalbinde tam anlamıyla bir ‘ruhu Allah’a ulaştırma arzusu’ yok. Ama ‘usûl haline gelmiş, ben de isteyeyim.” tarzında bir tatbikat... Bir de derinden: “Yarabbi, benim de ruhumu Sana ulaştır. Ben bunu çok istiyorum. Ne zamandan beri, bu benim kalbimde bitmeyen bir talep olarak devamlı benimle birlikte hareket ediyor. Ben mutlaka ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum Yüce Allah’ım! Ne olur, bunu gerçekleştirmemi temin etmeni diliyorum.” İşte iki ayrı cepheden iki ayrı görüş…

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ her şeyin en güzelini ister. İnsanlar, dînin temel undelerinin neler olduğu konusunda tam bir fikrin sahibi olmayan insanların ‘İslâm’ın 5 şartı’ diye benimsedikleri namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmekle hedeflere ulaşacaklarını düşünüyorlar.

Sevgili kardeşlerim! İslâm’ın şartı 5 değildir; 7’dir. Allah’a ulaşmayı dilemek var. Sonra da ruhunu, vechini yani fizik vücudunu, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmek var. Allahû Tealâ bunları farz kılmış. İslâm ‘teslim olan’ demek. Şimdi İslâm’ın 5 şartını yaşayan kardeşlerimizin durumuna bakalım. Namaz kılıyorlar. Oruç tutuyorlar. Zekât veriyorlar. Hacca gidiyorlar. Kelime-i şahadet de getiriyorlar. Hah “Biz,” diyorlar, “İslâm’ın 5 şartını yapıyoruz. Yapılması lâzımgelen bu.” Ve biz de onlara diyoruz ki:
 
“Hayır. İslâm 5 şarttan ibaret değildir. 7’li bir sistem tahakkuk etmektedir. Tamam, namaz kılmak da oruç tutmak da zekât vermek de hacca gitmek de kelime-i şahadet getirmek de farzdır. Ama Allah’a ulaşmayı dilemek de farzdır. Ve ruhu, fizik bedeni, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek de farzdır. Bu sebeple dînimize ‘İslâm dîni’ diyoruz. Yani ‘teslim’ olanların dîni.”

Şimdi İslâm’ın 5 şartını yerine getiren birine bakalım: Namaz kılıyor. Oruç tutuyor. Zekât veriyor. Hacca gidiyor. Kelime-i şahadet de getiriyor ve İslâm’ın 5 şartını gerçekleştiriyor. “Ben görevimi yapıyorum. Görevim de bu kadardır.” diyor. Biz de onlara diyoruz ki:

-“Hayır. Senin görevin orada bitmiyor. Sen İslâm mısın evvelâ her şeyden evvel?”
 
Cevap:
 
-“Evet, İslâm’ım tabiî.”  
 
-“Peki, İslâm ‘Allah’a teslim olan kişi’ olduğuna göre, sen Allah’a, neyini teslim ettin? Ruhunu mu? Fizik bedenini mi? Nefsini mi? İradeni mi? Neyini teslim ettin sen Allah’a?
 
-“Ben İslâm’ın 5 şartını yerine getiriyorum. Namaz kılıyorum, oruç tutuyorum, zekât veriyorum, hacca gidiyorum, kelime-i şahadet de getiriyorum. İslâm’ın 5 şartı, tamam herkes hacca da gidemez. Ben hacca da gittim.”

Sevgili kardeşlerim! İslâm ‘teslim olan’ demek. Herkese bunu sorun: “Sen Allah’a teslim oldun mu? İslâm o dur; Allah’a teslim olan kişi. Allah’a ‘teslim oldum’ diyorsan eğer neyini teslim ettin? Ruhunu mu? Fizik bedenini de teslim ettin mi? Nefsini de teslim ettin mi? İradeni de Allah’a teslim ettin mi?” Bu teslimlerin her birisi Allahû Tealâ’nın Kur’ân-ı Kerim’deki farz emri.

Sevgili kardeşlerim! Kur’ân hükümlerine dikkatle bakmalıyız ve onların muhtevasını hayatımıza mutlaka tatbik etmeliyiz. Yoksa İslâm’ı yaşayamayız. İslâm ‘teslim olan’ mânâsına geliyor. Ve bizim etrafımızdaki insanlara bakıyoruz. Bizden olmayan bizim dışımızdaki, etrafımızdaki insanlara bakıyoruz; namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar, zekât veriyorlar, hacca gidiyorlar, kelime-i şahadet de getiriyorlar ve diyorlar ki: “Biz İslâm’ız.” Biz de diyoruz ki: “Hayır. Siz İslâm değilsiniz. Sizin İslâm olmanız için Allah’a teslim olmanız lâzım. İslâm ‘teslim olan’ demek. Sen şimdi, namaz kılarak, oruç tutarak, zekât vererek, hacca giderek, kelime-i şahadet getirerek neyini Allah’a teslim ettin? Ve bana ‘Ben İslâm oldum.’ diyorsun, yani ‘Allah’a teslim oldum.’ diyorsun. Neyini teslim ettin Allahû Tealâ’ya? Ruhunu mu? Fizik bedenini mi? Nefsini mi? İradeni mi?”

Sevgili kardeşlerim! Burada ciddî bir olayla karşı karşıyayız. İslâm âlemi İslâm’ı unutmuş durumda. Sevgili kardeşlerim! İslâm ‘teslim olan’ olduğuna göre namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, hacca giden ve kelime-i şahadet getiren bir insan bunun temel öğesini gerçekleştirmemiştir. Nedir bu? Bu Allah’a teslim olmaktır.

- Allah’a ruhunu teslim etmektir; 1.
- Allah’a fizik bedenini teslim etmektir; 2.
- Allah’a nefsini teslim etmektir; 3.
- Allah’a iradesini teslim etmektir; 4.

Peki, bunların hepsinin gerçekten tamamlanması mı lâzım? Allahû Tealâ bunları farz kılmış. Tamamlamak isteyen tamamlar. Ama daha kişi Allah’a ulaşmayı dilediği anda cehennemden kurtulmuştur, 1. kat cennetin sahibi olmuştur. Ama gerçek bir anlamda bunu gerçekleştirmiş midir? Kalpten istemiş midir bunu? İşte burada insanlar ayrılıyor. Kalpten isteyenler bundan sonraki kesimleri de gerçekleştirmek istiyorlar. Yani ruhlarını Allah’a teslim etmeyi diliyorlar. Ve Allahû Tealâ bunu garanti etmiş zaten. Kur’ân-ı Kerim’de buyuruyor ki:
 
42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.”

İşte kişi Allah’a ulaşmayı dilemiş: “Yarabbi, ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır.” Bu tarzda bir talebin sahibi olan kişiye Allahû Tealâ evvelâ mürşidini gösterir. Mürşide tâbî olan kişinin ruhu vücudunu terk eder ve Allah’a doğru yola çıkar. 7-8 aylık bir devre de o kişinin ruhunun Allah’a ulaşması için yeterli bir noktayı ifade eder ve kişi ruhunu Allah’a teslim eder. Sonra daha zor olan ikinci kesim fizik vücudun teslimi, sonra daimî zikirle ulaşılabilen nefsin teslimi, daimî zikrin devam etmesiyle neticeye ulaşılan iradenin teslimi…  
 
İslâm teslimlerden ibarettir. İslâm’ın 5 şartıyla yani namaz kılarak, oruç tutarak, zekât vererek, hacca giderek, kelime-i şahadet getirerek hiç kimse Allah’a teslim olamaz. Allahû Tealâ böyle bir dizaynla ortaya koyuyor olayları sevgili kardeşlerim!

Hepinizin bu söylediklerimi dikkatle dinlemesini istiyorum. Allah’ın emirleri bunlar. Ve biz size başkalarının öğretisinden ‘farklı’ bir öğreti sunuyoruz. Onlara göre İslâm’ın 5 şartı yeterli; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek.

Ama sevgili kardeşlerim, hani biz İslâm’dık? İslâm ‘teslim olan’ demek olduğuna göre, namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, hacca giden, kelime-i şahadet getiren bir insan, neyini Allah’a ‘teslim’ etmiştir? Ruhunu mu? Fizik bedenini mi? Nefsini mi? İradesini mi? Hiç birisi yok!

Sevgili kardeşlerim! Bu, İslâm’ı yaşamak değildir. İslâm’ı yaşamak, mutlaka ve mutlaka mürşide tâbiiyetle gerçekleşen bir olaydır. Tâbiiyet yoksa İslâm yoktur yani teslim olmak yoktur. Bir kişi mürşidine tâbî olmadıkça, ona teslim olmadığı cihetle ‘teslimiyet’ diye bir olay tahakkuk etmemiştir. İslâm oluşmamıştır. Ruhun Allah’a teslimi gerçekleşmemiştir.

Sevgili kardeşlerim! Dînimize dikkatle bakalım. Kim, hangi istikamette bir sual sormak istiyorsa biz buradayız. Dinliyoruz inşaallah.
 
Allah razı olsun.

Benzer konular