İslâm'da tâbiiyet neden bu kadar önemli ve bu tâbiiyet bize ne sağlar?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » İslâm'da tâbiiyet neden bu kadar önemli ve bu tâbiiyet bize ne sağlar?
share on facebook  tweet  share on google  print  

İslâm'da tâbiiyet neden bu kadar önemli ve bu tâbiiyet bize ne sağlar?

Sevgili kardeşlerim, dînimizin adı İslâm. İslâm; teslim olan demek. İşte tâbiiyet, bu teslim olmanın kesin işaretini taşır. Dîn; Allahû Tealâ’nın emirlerini yerine getirmekten ibarettir. Kim dîndar değilse o da bir takım emirleri yerine getirir ama onlar, Allah’ın değil şeytanın emirleridir.

Sevgili kardeşlerim, hepimiz Allah yolunda olmalıyız. Allah’ın emirlerini en güzel şekilde dikkate alarak gerçekleştirmeye çalışmalıyız. Burada dînimizin adı çıkıyor ortaya. Dînimizin adı; İslâm. İslâm; teslim olan demek. Ruhumuzu, fizik bedenimizi, nefsimizi ve irademizi Allah’a teslim etmekle hepimiz vazifeliyiz.

Kim diyordu? “İslâm’ın şartı beştir. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şehadet getirmek.” Bunlar gerçekten farzlar. Namaz kılmak da oruç tutmak da zekât vermek de hacca gitmek de kelime-i şehadet getirmek de evet ama namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, hacca giden, kelime-i şehadet getiren bir insan İslâm olabilir mi? Namaz kılıyor, oruç tutuyor, zekât veriyor, hacca gidiyor, kelime-i şehadet de getiriyor. İslâm mı bu? Hayır, sevgili kardeşlerim, değil. İslâm kelimesinin lûgat mânâsı, teslim olan demek. Teslim olan; ruhunu Allah’a teslim eden, fizik bedenini Allah’a teslim eden, nefsini Allah’a teslim eden, iradesini Allah’a teslim eden bir kişi gerçek anlamda İslâm’dır. Bedavadan İslâm olmak yok.

“Ben namaz kılıyorum, oruç tutuyorum, zekât veriyorum, hacca gidiyorum, kelime-i şehadet de getiriyorum. İslâm’ın beş şartını evvelallah yerine getiriyorum. Kim bana posta koyuyor.” Böyle diyen bir insana hepiniz söylemelisiniz; “Biziz ama sana posta falan koymuyoruz yani. Yaptığımız şey Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’deki emrini sana da anlatmak. O istiyor ki sen ruhunu da fizik bedenini de nefsini de iradeni de Kur’ân-ı Kerim’deki emirler gereğince Allah’a teslim etmek mecburiyetindesin. Senin şimdi, şu anda yaptığın şey; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şehadet getirmek. Hadi gel bakalım şimdi bunlara; namaz kılmak var, oruç tutmak var, zekât vermek var, hacca gitmek var, kelime-i şehadet getirmek var. Çok güzel. Bunları yaparak, bu İslâm’ın beş şartını yerine getirerek sen dîninin temel umdesini yerine getirebiliyor musun? Dînimizin adı ne? Söyle bakayım bana İslâm değil mi? Şimdi bana söyleyebilir misin İslâm ne demek? Teslim olan demek değil mi? Kim iddia edebilir, İslâm demek olmadığını? Kim iddia edebilir?”

Sevgili kardeşlerim, öyleyse yanlış davalar peşinde koşuyorsunuz. Hedefiniz ne olmalı? Hedefiniz; ruhunuzu, fizik bedeninizi, nefsinizi ve iradenizi Allah’a teslim etmek olmalı. Hiç kimse bu işlemleri mürşidsiz yapamaz. Onun için nasıl biz kendi mürşidimize tâbî olarak bu noktalara ulaşabilmişsek, devrin imamı olabilmişsek, hepiniz için aynı şeyler söz konusu sevgili kardeşlerim. Allah’a ulaşmayı dileyeceksiniz. Etrafınızdaki insanlara da söyleyeceksiniz bunu. “Allah’a ulaşmayı dileyeceksin ve hacet namazını kılıp Allah’tan mutlaka mürşidini soracaksın. Mürşidsiz yola çıkılmaz. Mürşidsiz hidayete erilmez. Bizim dînimiz İslâm dînidir. Mürşidsiz İslâm olunmaz.”

Mutlaka kişi mürşidine tâbî olacak ve tâbî olduktan sonra ancak ruhu vücudundan ayrılarak Allah’a doğru yola çıkacak ve 7-8 aylık bir devrede o kişinin de ruhu Allah’a ulaşacak. Işte ozaman o kişi ruhu Allah’a ermiş, Allah’a ulaşmış biri olarak, ermiş hedefine ulaşmış olacak. Ermiş kelimesi artık onun vasfı olacak. Ermiş; nereye ermiş? Allah’a ermiş. Nesi ermiş? Ruhu ermiş. İşte bu, ruhun Allah’a teslimidir.

Sonra zikir seviyesi artacak, fizik vücudunu teslim edecek, sonra nefsini teslim edecek, en sonra iradesini Allah’a teslim edecek. Ruhun, vechin yani fizik vücudun, nefsin ve iradenin Allah’a teslimi 4 teslimi içerir. Kur’ân-ı Kerim bunların hepsinin teslimini emrediyor. “Yani bunların hepsini teslim etmezsem cehenneme mi girerim?” Daha Allah’a ulaşmayı dilediğin an birinci kat cennet senindir. Bu Allah’a ulaşmayı dileyen kişi, eğer hacet namazını kılıp mürşidini Allah’a sorup ona ulaşırsa o zaman ruhu vücudundan ayrılacaktır ve Allah’a doğru yola çıkacaktır. 7-8 aylık bir süreden sonra o kişinin ruhu mutlaka Allah tarafından Allah’a ulaştırılacaktır. Çünkü Allahû Tealâ buyuruyor ki:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.”

Allah söz vermiş sevgili kardeşlerim. Allah sözünden cayması mümkün olmayandır. O, Allah’tır. Yapılabilecek veya başkalarına göre yapılamayacak herşey O’nun elindedir. O yapılamayacak olan her şeyi yapar. O, Allah’tır. Bütün imkânlar O’nun elindedir. O, insanı mutlu kılar. O, insanın ruhunun, fizik bedeninin, nefsinin ve iradesinin Allah’a teslimini gerçekleştirir. Yeter ki kişi böyle bir talebin sahibi olsun ve vazgeçmesin. Gayretlerini azaltmak yerine arttırsın. O zaman görecektir ki mutlaka hedeflerine ulaşacaktır. Bütün insanlar sevgili kardeşlerim, bu imkânın sahibidir. Herkes ruhunu da fizik vücudunu da nefsini de iradesini de Allah’a teslim edebilecek imkânların sahibidir. Ama bunlar tamamlandıkça birer birer gerçekleşir bu, sahibi olmak. Başlangıçta hiçbirinin sahibi değildir. Ancak gayret ederse, Allah’a ulaşmayı dilerse, mürşidine tâbî olursa; mesela bir insanın ruhunun vücudundan ayrılarak Allah’a doğru yola çıkabilmesi, ancak o kişinin hacet namazını kılıp mürşidine ulaşması ve o mürşide tâbî olması ile mümkündür. Tâbî olduğu zaman ancak onun ruhu vücudunu terk ederek Allah’a doğru yola çıkacaktır, yoksa olmaz.

Sevgili kardeşlerim, bütün insanlar bu istikamette bir hedefe ulaşmanın gerçek sahipleri olmalıdır.

Allahû Tealâ ne istiyor? Allahû Tealâ herkesin ermiş evliya olmasını istiyor. Herkesin ruhunu Allah’a ulaştırmasını, herkesin cennete girmesini istiyor Allahû Tealâ. Kanunlarını da ona göre koymuş ama insanları zorlamıyor. Diyor ki: “Eğer böyle yaparsan sen düşün. O zaman sen kendini kurtarmış olursun, cehennem yerine cennete girersin. Biz seni zorlamayız. Bu, Bizim emrimiz. Bu emrin yerine getirilmesi veya getirilmemesi sana ait. Sen karar vereceksin. Sen Bana ulaşmayı dilediğin takdirde cehennemden kurtulcaksın.” O zaman o kişi ruhunu da fasılalarla fizik vücudunu da nefsini de iradesini de Allah’a teslim edecek olan özellikleri taşıyan birisi olacaktır. Yavaş yavaş teslimler tamamlanacaktır. Ve kişi ruhunu, fizik bedenini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim eden birisi olmak şerefine, ermiş evliya olmak şerefine erecektir.

Her şey çok mu güzel, yoksa bana mı öyle geliyor?

Allah razı olsun.

Benzer konular