Allahû Tealâ’ya tevekkül edenin, Bakara 45 ve 46'ya göre mutlaka ruhunu Allah’a teslim edeceğini, kişinin iradesinin Allah’ın İradesi’nin korumasında olduğu için şeytanın tasallutundan etkilenmeyeceğini inşaallah sizden öğrendik. Burada, fizik vücut ve nefsin teslimi için kişinin Allah’a tevekkül edip iradesini şeytanın tasallutundan koruması arasında nasıl bir fark vardır? Ruhun teslimindeki garantinin diğerlerinden farkı nedir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Muhsinler (2. teslim: fizik beden teslimi) » Allahû Tealâ’ya tevekkül edenin, Bakara 45 ve 46'ya göre mutlaka ruhunu Allah’a teslim edeceğini, kişinin iradesinin Allah’ın İradesi’nin korumasında olduğu için şeytanın tasallutundan etkilenmeyeceğini inşaallah sizden öğrendik. Burada, fizik vücut ve nefsin teslimi için kişinin Allah’a tevekkül edip iradesini şeytanın tasallutundan koruması arasında nasıl bir fark vardır? Ruhun teslimindeki garantinin diğerlerinden farkı nedir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allahû Tealâ’ya tevekkül edenin, Bakara 45 ve 46'ya göre mutlaka ruhunu Allah’a teslim edeceğini, kişinin iradesinin Allah’ın İradesi’nin korumasında olduğu için şeytanın tasallutundan etkilenmeyeceğini inşaallah sizden öğrendik. Burada, fizik vücut ve nefsin teslimi için kişinin Allah’a tevekkül edip iradesini şeytanın tasallutundan koruması arasında nasıl bir fark vardır? Ruhun teslimindeki garantinin diğerlerinden farkı nedir?

Bakara Suresinin 45. ve 46. âyet-i kerimelerinde Allahû Tealâ diyor ki:

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.


“Sabırla ve namazla (yani hacet namazı ile) Allah’tan istianeyi isteyin. Bu zor bir iştir ama huşû sahipleri için büyük, zor bir iş değildir. O huşû sahipleri ki; Allah’a mutlaka mülâki olacaklarına muhakkak şekilde inanırlar ve Allah’a ölümden sonra tekrar döneceklerine ve ruhlarını tekrar Allah’a döndüreceğine gene kesin şekilde, muhakkak surette inanırlar.” diyor.

 “İnşaallah sizden, Allahû Tealâ’ya tevekkül edenin, bu âyet-i kerimelere göre mutlaka ruhunu Allah’a teslim edeceğini; kişinin iradesinin, Allah’ın İradesi’nin korumasında olduğu için şeytanın tasallutundan etkilenmeyeceğini öğrendik. Burada fizik vücut ve nefsin teslimi için kişinin, Allah’a tevekkül edip iradesini şeytanın tasallutundan koruması arasında nasıl bir fark vardır? Ruhun teslimindeki garantinin diğerlerinden farkı nedir?”
    
Ruhun teslimi ilk teslimdir ve Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiştir. Şûrâ Suresinin 13. âyeti kerimesinde:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“Kim Bize yönelirse, kim Bize ulaşmayı dilerse; Biz onu mutlaka Kendimize ulaştırırız.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse Allahû Tealâ bir garanti veriyor. “Kim fizik vücudunu Bize teslim etmeyi dilerse; Biz onun fizik vücudunu teslim alırız.” ifadesini kullanmamış. Öyleyse birincisinde Allah’ın verdiği bir garanti var. Ama garantinin muhtevasını incelediğiniz zaman, kim Allah’a ulaşmayı dilerse şunu görüyoruz ki; o zaman Allahû Tealâ onun iradesini devreden alıyor (çıkarıyor), Kendi İradesi’yle (İlâhi İrade ile) devreye giriyor ve kişiyi, kişiye direk kumanda edip Kendisine ulaştırıyor. Allah’ın kontrolünde, ruhun Allah’a ulaşması işlemi gerçekleşiyor. Öyleyse böyle bir noktada Allah’ın kesin bir garantisi ile karşı karşıyayız. “Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu mutlaka Kendime ulaştırırım.” diyor.

Yûnus Suresinin 45. âyet-i kerimesinde: “Allah’a ulaşmayı dilemeyenler hüsrandadırlar ve hidayete eremezler.” diyor Allahû Tealâ. Gene buradan çıkarıyoruz ki; sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler hidayete ererler (yani ruhlarını Allah’a ulaştırırlar).
    
Öyleyse Allahû Tealâ’nın bir garantisi ile karşı karşıyayız. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah onun ruhunu mutlaka Kendisine ulaştıracak. Ama Allahû Tealâ, fizik vücudun Allah’a tesliminde, nefsin Allah’a tesliminde, iradenin Allah’a tesliminde; kişi bunu isterse Allah’ın gerçekleştireceğine dair bir işaret vermemiş. Buna karşılık tevekkülden bahsediyor. Tevekkül müessesesinin, kişiyi mutlaka hedefe ulaştıracağını ifade ediyor Allahû Tealâ.

Öyleyse tevekkül, Allah’ı vekil etme müessesesidir. Allahû Tealâ diyor ki: “Eğer Bize inanıyorsanız, Bize tevekkül edin (güvenin, vekil edin). O zaman bütün dünya düşmanınız olsa, biz yeteriz. (Bana tevekkül ederseniz en kuvvetli sizsiniz. Bana tevekkül ederseniz sizi yenecek yoktur.) Bütün dünya düşmanınız olsa, gene Biz onlara yeteriz.”

3/ÂLİ İMRÂN-160: İn yansurkumullâhu fe lâ gâlibe lekum, ve in yahzulkum fe men zellezî yansurukum min ba’dihi, ve alâllâhi felyetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).
Eğer Allah size yardım ederse, o zaman sizi yenecek yoktur. Ve eğer sizi yardımsız (yüz üstü) bırakırsa, ondan sonra size kim yardım eder. Öyleyse mü’minler, Allah’a tevekkül etsinler (Allah’a güvensinler).


Öyleyse ruhun Allah’a ulaştırılması keyfiyeti, Allah’ın garantisi altındadır. Kim ruhunu Allah’a ulaştırmayı dilerse, Allahû Tealâ onu Kendisine tevekkül etmiş sayıyor ve onu mutlaka Kendisine ulaştırıyor. Öteki konular için Allah’ın böyle bir garantisi yok. Fizik vücudun teslimi için, nefsin teslimi için ve iradenin teslimi için… Orada, mutlak tevekkülün devreye girmesi lâzım yani inanması lâzım. Fizik vücudumuzu Allah’a teslim etmeyi diler de Allah’ı buna vekil tayin edersek, Allah’ın fizik vücudumuzu mutlaka teslim alacağına, gerekli (yeterli) îmân seviyesinde îmân edersek; o zaman Allah’ı devreye vekil olarak sokmuş oluruz.

Öyleyse bir insanın ruhunu Allah’a ulaştırılması, Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiştir ama fizik vücudun teslimi, nefsin teslimi, iradenin teslimi böyle bir garanti altında değildir. Onun için fizik vücudun, nefsin ve iradenin teslimi; mutlaka Allahû Tealâ’ya tevekkül etmekle mümkündür (Allah’a tevekkül ettiğimiz zaman). Gerçek anlamda bir tevekkül… “Nasıl ben Allah’a ruhumu ulaştırmayı dilediğim zaman Allahû Tealâ benim ruhumu Allah’a ulaştırmışsa; bunun arkasında benim bu konunun olacağına dair olan îmânım var.”

Allahû Tealâ ilk huşû sahibi olan kişilerin huşûundan bahsediyor Bakara Suresinin 46. âyet-i kerimesinde: “Onlar, muhakkak surette inanırlar ki; Allah’a mülâki olacaklardır.” diyor.

Huşû sahibi:
 
1- Allah’a inanıyor.
2- Ölmeden evvel ruhunun Allah’a ulaşacağına inanıyor.
3- Bunun üzerine farz olduğuna inanıyor. Mutlaka “Ben ruhumu Allah’a ulaştırmalıyım.” diyor ve Allah’ın, Allah’a ulaşmayı dilediği takdirde mutlaka ruhunu Allah’a ulaştıracağına da inanıyor. Bundan emin.

Böyle bir dizaynda Allah, mutlaka o kişinin ruhunu Kendisine ulaştırır. Allah’ın garantisi, bu ince düşüncenin sahibi olmayan insanlar için de geçerlidir (ruhun Allah’a ulaşması konusunda.) Çünkü Allah’ın çok açık bir şekilde sözü var: “Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onun ruhunu mutlaka Kendime ulaştıracağım.” Ama “Kim Bana fizik vücudunu ulaştırmayı dilerse, Ben onun (aslında fizik vücudun ulaşması söz konusu değil ya) fizik vücudunu mutlaka teslim alırım.” diye bir şey yok, bir garantisi yok. “Kim nefsini Bana teslim etmeyi dilerse, Ben onun nefsini teslim alırım.” diye bir garanti yok. Farklılık temelde burada.

Ama kim ki; o îmân derecesinin sahibi olur, “Ben fizik vücudumu mutlaka Allah’a teslim etmek istiyorum. Allah mutlaka benim fizik vücudumu teslim alacaktır. Allah bana bu konuda mutlaka yardım edecektir. Çünkü ben Allah’a tevekkül ediyorum. İnanıyorum ki Allah, nasıl ben Allah’a ulaşmayı diledim diye ruhumu Allah’a ulaştırmışsa, fizik vücudumu Allah’a teslim etmeyi istiyorum diye kalbimdeki bu talebi mutlaka görecek, onu güçlendirecek, beni o hedefe ulaştırmak için yeterli kılacak, mutlaka fizik vücudumu teslim alacak.” Böyle bir inancın sahibi olan kişi, tevekkülün sahibidir. Fizik vücudu mutlaka Allah’a teslim olacaktır o kişinin. Fizik vücudunu teslim ettiği zaman, yeni bir dizaynın içine girmelidir kişi. Nefsini de Allah’a teslim etmek konusunda bir hedefe yönelmelidir.

Öyleyse daha ötede nefsini de Allah’a teslim var. Daha ötede iradeyi de Allah’a teslim var. İşte böyle bir standartta kişi -daha öteki kademelerde- Allah’ın mutlaka; fizik vücudunu, daha sonra nefsini, daha sonra iradesini teslim alacağına dair bir inancı beslerse, bir îmânın sahibi olursa, Allah mutlaka bunu gerçekleştirir. Önemli olan bu îmânın sahibi olmaktır ama ruhun Allah’a teslimi ile diğerlerinin teslimini aynı statünün içinde değerlendirmemiş. Ruhun Allah’a, Allahû Tealâ tarafından ulaştırılması mutlak bir garantiyi ifade ediyor.

Benzer konular